MEÇHUL ŞEHZADE: DELİ KURT Olay Örgüsü 1403 yılının sonlarıdır. Üstü örtülü bir kağnı gecenin karanlığında ilerlemektedir. Genç bir atlı tedirgin bir şekilde kağnıyı yönetmektedir. Kağnıda Yıldırım Bayazıd'ın oğlu İsa Beğ'in eşi Bala Hatun vardır. Bala Hatun hamiledir. Osmanlı sipahisi Çakır Ağa onu sütanasının evine götürmektedir.
Yutturmacalar
Orta çağ kurallarını bizlere asırladır din olarak yutturmalarının nedeni; ancak ve ancak bu dinin yazılı kurallarının neler olduğunu adam gibi okumamamızdan dolayıdır. Kuran ayetlerini ve hadisleri anlayarak kendi dilimiz de okuduğumuz da her şey bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde Nur Suresi 33. Ayetin de cariyelere yani kadın kölelere fuhuş yaptırıp kazanç sağlanmasını bile yasaklamıyor Kuran. Dünya nimetlerinin geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye İFFETLİ kalmak isteyen cariyelerinizi fuhuşa ZORLAMAYIN diyor. Fuhuş hangi şartta olursa olsun yapılması veya kadınların fuhuşa zorlanması yasak demesi gerekirken, sadece iffetli kalmak isteyenleri zorlamayın diye rica ediyor bir nevi. Hatta onları zorlarsanız, Allah zorlanmalarından dolayı onları affeder demektedir. Yani cariyelere fuhuş yaptıranları cezalandırması gerekirken cariyeleri yani zorlananları affederim demektedir. Sonra cariyeler (kadın köleler) ne kadar diretebilir ki sahiplerine, "biz iffetli yaşamak istiyoruz" diye? Böyle bir şansları zaten yok. Burası da ayrı bir konu. Bir kölenin ben iffetli kalmak istiyorum deme hakkı var mı ki ?
Reklam
Dünya öyle muhteşem ki onu kavramak, ona katılmak, onu kucaklamak, her parçamın onunla tit­reştiğini hissetmek istiyorum. Öyle mi? Pay almak istediğim şeyler neler?
Her zaman onlar tarafından ihanete uğradığım ve bir köşeye atıldığımdan nefretle doldum. Onlara güveniyorum ve bütün kalbimle onlara saygı duyuyorum; ancak onlar nedense bana karşı çok ihtiyatlılar. Çekingen, alaycı bir kahkahayla beni idare etmeye çalışıyorlar, sanki kirli bir şeye dokunuyorlarmış gibi. "Acaba bu insanlar düşündükleri kadar zarifler mi?" diye merak ediyorum. Her seferinde, bana bir şekilde ihanet ediyorlar. Bir kere bile bana içlerini döküp danışmadılar. Bir kere bile bana karşı seslerini yükseltmediler veya vurmadılar. Benden neden bu kadar çok nefret ediyorlar? Ben onları hep çok sevdim. Çok, çok, çok sevdim. Ne zaman isterlerse onlar için hayatımı veririm; ancak bu insanların benden kaçıp gölgelerde gizlice "Ne sinir bozucu bir velet," gibi cümlelerle beni eleştirmelerinden ve sanki kendileri çok iyiymiş gibi iç çekip kibirlenmelerinden nefret ediyorum. Her şeyin farkındayım. Önyargılı davranmıyorum. Yalnızca neler olduğunun farkındayım. Biraz olsun anladın mı beni? Senin bile yetişkinlerin arasına katılıp bana öğüt vermen içler acısı. "Yalnızlığı öğrenmek istersen âşık olmalısın," diyen filozof haklıymış. Ah, ben aşka açım! Basit aşk sözcükleri istiyorum yalnızca. Bir kez olsun, "Seni seviyorum!" diye haykırabilecek kimse yok mu?
"Ah, neler hissediyorum da tamamıyla çözemiyorum. Bir şey yazmak, o duyguların içinden bir şey çıkarmak istiyorum amma bir kere ne yazmak istediğimi bilebilsem. Şurada -beynini gösteriyordu- bir şey var, bir şey duyuyorum amma rüyalarda tutulamayan şekiller gibi parmaklarımın arasından kaçıyor. Bilir misin nasıl, şey? Bak şu semaya, ne görüyorsun, mailiklerden meydana gelmiş bir derya... Gözlerinle onun içine girmeye çalış, o mailikleri yırtmak için uğraş, ne görüyorsun? Mai... Daima mai... Değil mi? Sonra, bak ayağımızın altındaki toprağa, ne buluyorsun? Donmuş simsiyah bir renk... Of! O siyah tabakaları parçalayarak içeriye bak, in, in, in, ne kadar inebilmek mümkünse o kadar in, ne buluyorsun? O siyahlar içinde ne buluyorsun? Siyah... Daima siyah değil mi? İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai, aşağı bakılsa siyah daima siyah... Bir şey ki mai ve siyah olsun. Hasta mıyım, bilemiyorum, fakat ah! O ne yazmak istediğimi bilsem, onu şöyle karşımda resmi çıkarılmış, tasvir edilmiş görmek mümkün olsa, işte o vakit, zannediyorum ki artık ölebilirim, hayatta nasibini tamamıyla almış bir adam hükmünde gözlerimi kapayabilirim...
Ka, Lacivert'in kimi sözlerini kelimesi kelimesine defterine yazacak kadar sevmişti de. "Batılıların sandığı gibi, bizlerin burada Allahımıza o kadar bağlanmamızın nedeni, o kadar yoksul olmamız değil, bu dünyada ne işimiz olduğunu ve öteki dünyada neler olacağını herkesten çok merak etmemizdir." Lacivert bitiş cümleleri olarak bu merakın kökenlerine inmek ve bu dünyadaki işimizin ne olduğunu açmak yerine Batı'ya seslendi: "Kendi büyük keşfi demokrasiye Allah'ın sözünden daha çok inanır gözüken Batı, Kars'taki bu demokrasi karşıtı askeri darbeye karşı çıkacak mı?" diye sordu gösterişli bir jestle. "Yoksa önemli olan demokrasi, özgürlük ve insan hakları değil, dünyanın geri kalanının Batı'yı maymun gibi taklit etmesi midir? Kendisine hiç benzemeyen düşmanlarının kazandığı bir demokrasiye Batı'nın tahammülü var mıdır? Bir de Batı dışında, dünyanın geri kalanına seslenmek istiyorum: Kardeşler, yalnız değilsiniz..." Bir an sustu.
Sayfa 208 - 22. Basım: İstanbul, Kasım 2023 - YKY
Reklam
585 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.