Dikkatimi verebileceğim bir şeyler aradım etrafta. Zihnimi dağıtmak, biraz neşelenmek istedim. Ama nerde!
Düşüncelerimi yönelteceğim hiçbir şey yoktu. Üstelik öyle çamur içindeydim ki, kendimden utanıyordum. Sonunda uzakta, çatısı kule şeklinde bir ev gördüm. “Evet” diye düşündüm, “işte orası. Yemelyan İvanovich aynen böyle tarif etmişti. Burası Markov’un evi.