Karakterleri birbiri üstüne ölen bir hikaye daha. Bana kalırsa hikaye ölüme karşı durabilen bir şey olmalı. Capulet ve Montague'lerin düşmanlığıyla başlayan hikaye, "Bak, birinizin oğlu birinizin de kızı öldü işte, yılların küslüğünü sonlandırmanın vakti gelmedi mi?" diyerek adeta bunu bekler gibi bitti. "Bunun için miydi?" Bir insanın hayatı böyle küslüklere feda edilemeyecek kadar değerli. Bu sadece bir kurgu ve hikayesi bundan ibaret değil gerçi ama genel olarak dramatikliği karakterlerinin ölümüne fazla dayanan hikayeleri etkileyiciden ziyade zayıf buluyorum. Karakterler arasında en çok Rahip, Mercutio ve Juliet'i sevdim. Rahip'i doğrusunda cesur davrandığı için, Mercutio'yu tıpkı benim gibi bu küslüğün ne kadar anlamsız olduğunu açıkça söyleyen bir "gösterge karakter" olduğu için ve Juliet'i, seven bir kadın imgesi için. Aslında onları neden sevdiğimi başta anlamamıştım, sevdiğimi hissetmiştim sadece. Anlamak için Özdemir Nutku'nun girişteki yazısından destek aldım. Kavramların, karakterlerin, yerlerin birbirine "geometrik oranlanarak" yazılmasını, Romeo ve Juliet'in hikayesinin içinde geçtiği "yarı karanlığı" sevdim. Her şeye rağmen akıcılığı, üslubu ve insancıllığından ötürü Shakespeare okumak güzel.