Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Neslihan Dilara

148 syf.
7/10 puan verdi
·
14 günde okudu
"Bir insan acıdan delirdiğinde, diğerleri onun acısını değil, deliliğini görürler." Bu kitabı okurken ilk gözüme çarpan deliliğiydi benim de. Sonra aralardan sızdı acısı. Acıdan nereye kadar kaçabiliriz ki? Kaçtığımızı sansak da, içimizden taşar, etrafımızı sarar acı. Baktığımıza bulaşır ve hakikatini perdeler. Nihayet onunla göz göze gelebildiğimizde bir çığlık savururuz göğe. Bazılarımız daha hırçındır ve kabul etmek zordur yaşantıları. Ben de bir o kadar hırçın olduğumdan bu kitabı kendime yakın bulup sevdim. Üslubu çok farklı olmasına rağmen Şule Gürbüz’ü anımsattı bana, herhalde o da uzlaşamayangillerden olduğu için.
Belki Bir Gün Uçarız
Belki Bir Gün UçarızAylin Balboa · İletişim Yayınevi · 20211,937 okunma
Reklam
216 syf.
10/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Bu kitabı adına vurularak almıştım, böyle biri olduğuma inandığım ya da olmak istediğim için. Sanırım işe yaradı da. İçimdeki çocuğun yaratıcı enerjisini açığa çıkarma konusunda cesaret verdi bana. Loe'nin çocuksu bir dürüstlüğü ve iyi niyeti var. Bir yanım o oyuncu çocuğa kahkahalarla eşlik ederken diğer yanımla çevreye uyum sağlamaya çalışan, naif, sancılı bir yetişkini dinliyorum. Çukura çekmeyecek kadar zarif ama buradayım diyecek kadar da içten. Böyle Küçük Şeyler'in Furlong'u gibi. Yazarıyla arkadaş olmak istediğim -işin aslı çoktan olmuşuz gibi hissediyorum- bana Holden’i ve Bandini’yi çokça anımsatan, yalın bilgeliğine hayran kaldığım bir kitap. Hatta ilkgençliğimde başucumda durup bana dostluk etsin isterdim. Onu geçmişe gönderip kendime teselli vermek isterdim. Ursula’nın Her Yerden Çok Uzakta’sını okurken de demiştim aynısını. Çok sevdim. Bir de, zihnimizi salıverdiğimiz, tekrarlayan hareketlerle meşgul olduğumuz zamanlar bir şekilde klik zamanları oluyor. Zihin o boşluğa ihtiyaç duyuyor bir şeylerin yerine oturması için, bilgi ve izlenimle doldurulmaya ve kaygıyla sıkışmaya değil. Kitaptaki arayış bunu hatırlattı bana. Nostaljik eylemlerle meşgulken geçmişten beri yürüdüğümüz yol açıkça beliriyor. Günün birinde yolun ilerisini düşlemeyi de kolaylaştırır belki bu, kim bilir.
Naif. Süper
Naif. SüperErlend Loe · Siren Yayınları · 2018981 okunma
104 syf.
9/10 puan verdi
·
5 günde okudu
“Ginzburg yeryüzünde kalan son kadın. Öbür insanların tümü erkek.” demiş Calvino. Bu cümle beni kitaba çekmek için yeterli oldu. Dünyasına girmem çok kolay olduğundan kısa zamanda okudum. İsmiyle müsemma, dürüst bir öykü "İşte Böyle Oldu". Bir kadının zihnini tutkulu, tutarsız, hatta paranoyak bulunabilecek taraflarıyla, süslerle gizlemeye çalışmadan dışa vurduğu... Aslında benim bilincinde olduğum ama kendime bir “güç” atfettiğimden kabul ve itiraf edemediğim gerçeğimin bir kısmı bu. Why Women Kill tadı verdi bana, onu da çok gerçek bulup sevmiştim. Alberto’yu Koleksiyoncu’daki Frederick’e benzettim. İkisi de katlanmakta zorlandığım karakterlerdi. Bana insanın tahmin edilmesi zor, tekinsiz, muğlak yüzünü gösterdiklerinden olsa gerek. Kadın olmak bazen kraliçe görünümlü köle olmak. Hayatımızı, dünyamızı bir erkek üzerine inşa ediyoruz. Birine kendimizi verip sonra kaybolmaktan şikayet ediyoruz. Kırıp döken, yorucu bir alışveriş bu. Kitapta ismi çok geçen Rilke’nin bir cümlesi var, soruyu yaşadığımız an sabırlı olmaya dair. Cevapları beklerken sabırsız davrandığım bir dönemde -bu kitabı yazdığı dönem yazarı için de öyleymiş- son cümle bana da ses oldu: "Net ve alışıldık yanıtlar için zamanın içimde sonsuza dek durduğunu hissediyordum."
İşte Böyle Oldu
İşte Böyle OlduNatalia Ginzburg · Can Yayınları · 2022856 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
224 syf.
6/10 puan verdi
·
20 günde okudu
Sinirime dokunan bir kitap oldu, muhtemelen bu yüzden yarım bırakıp ikinci kez başladım. Kitap hakkında öncesinde okuduğum yorumları ve bizzat yazarı taraflı buldum. Olgunlaşmamış bir ebeveyn üzerinden duygu sömürüsü yapıldığını düşünüyorum. Iza öykünün sonunda adeta şeytanlaştırılmıştı. Bu siyah beyazlık romanın bana dokunmasına engel oldu. Çocuk ebeveyn ilişkisinde güç dengesi bozulduğunda o teraziyle ölçüm yapmak baştan yanlışmış gibi geliyor bana. Ben Iza’yı duyarlıktan yoksun bulsam da duygularını anladım. O küçük askerin acıdan kaçışı ve sonunda yakalanışında kendimi gördüm. Bu yüzden telafisini yapamayacağı bir vicdan azabıyla cezalandırılması acımasız geldi bana. Her ne kadar hayatta gittiğimiz aşırı uçlardan merkeze taşınmamız bize ağır gelen yaşantılarla olsa da... Konusundan ötürü hayatıma farklı bir açıdan kuşbakışı bakmamı sağlayan kitaplardan biri oldu. Yalın ve poetik, beğendiğim bir üslubu vardı. Her ne kadar acımasız şefkati yüreğimi burksa da Etelka'nın derinliklerine inmeyi, Domokos'un bazen insanlığıyla çelişen yazar zaaflarını görmeyi sevdim. Özellikle hayatına giren kadınların Antal'in zihninde oluşturduğu imgeleri okumayı. Nasıl hatırlanacağımızı seçemediğimizi düşündürdü bu bana. Kendisiyle hatırlandığımız bazı küçük anlar kimliğimizin bizim içinde olduğumuz için göremediğimiz, insanların aynasında yansıdığımız kısımlarını ele veriyor.
Iza'nın Şarkısı
Iza'nın ŞarkısıMagda Szabo · Yapı Kredi Yayınları · 20203,491 okunma
80 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Uzun zaman sonra bir klasik okudum. Ve Dostoyevski’nin insan tahlilindeki maharetinden bir kez daha etkilendim. Hızla değişen duygu ve düşünceleri takip edip derinliğiyle aktarıyor. Ve bu o kadar ortak bir deneyim ki. İnsan kendini yazılan karaktere belki kendine bile olmadığı kadar yakın buluyor. Bir yandan benzer duyarlılıkları taşıyan insanlar için yaşamın pek de kolay olmadığını düşünüyorum. Bir yandan karakterlerin eyleme döküş şekillerinden ötürü hissettiğim yakınlık beni ürkütüyor. Sonra edebiyatın bize sağladığı özgür alanı hatırlıyorum. O alanda dilediğimiz kadar kuralsız ve dramatik olabileceğimizi. Ve doğrusu bu bana iyi geliyor.
Bir Yufka Yürekli
Bir Yufka YürekliFyodor Dostoyevski · Varlık Yayınları · 20044,051 okunma
Reklam
96 syf.
7/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Bu kitabı okumak bir hız trenine binmek gibiydi. Sevgili Arsız Ölüm okurken de benzerini hissetmiştim. Bu hızlı akış ve adeta bombardıman halini başta scrolling'e benzettim hatta. Kendi içinde muzip ve çılgın bir öyküydü. Üslubu da metnin sürükleyiciliğiyle uyum içindeydi, tökezletmiyordu okurken. İnsanı yakalayan metaforlar ve benzetmeler vardı. Aslında anlattığı da bende karşılığı olan bir şeydi, yoğun duygulanımlardan ve suç işledikten sonra daha da yoğunlaşan o boşluk hissi. Ama okuduklarımda bu noktaya varmayı pek sevmiyorum. İnsanı anlamsızlığa iten noktalara yani. Sanırım belirsizliğe tahammülüm az olduğu için boşlukları görmek beni huzursuz ediyor. Hikayesini ve üslubunu sevdiğim için iyi bir kitaptı diyebilirim. Ve bende uzun zaman sonra klasiklere, özellikle Tolstoy’a bakınma arzusu uyandırdı.
Küçük Çiçek
Küçük ÇiçekIosi Havilio · Africano Kitap Yayınları · 2019298 okunma
78 syf.
6/10 puan verdi
·
13 günde okudu
Esrik, bu kitabı tanımlamak istediğimde aklıma gelen ilk kelime. Gece boyunca yarı uyur yarı uyanık hallerin, düşler ve sayıklamaların arasında geçen ve sabahın gelişiyle sonlanan bir öykü. Betimlemelerle kurulan bir atmosfer. Arkada dönen bir cinayet de var, zihnimde pek bir yere koyamadığım. Şiirsel ve yalın bir üslubu var. "Yumuşak bir sadelikle" yazmasını çok sevdim ben de. Bazı cümlelere, imgelere hayran kaldım. Bu kitabı yazan kadın ne güzel biri dedim hatta. Yaşlılık ve ölüm çok güzel işlenmişti. Görmezden gelmek, düşüncemin hatta yapabilsem hayatımın dışına itmek istediğim kavramlardı bunlar. Şimdi onları kabullenmeye biraz daha açık olduğumu görüyorum. Ne var ki kaygısı bir türlü dağılmayan oldukça hüzünlü bir atmosferdi bu. Zaman zaman yazarının dünyasının sadece dinleyebileceğim, girip dokunamayacağım bir dünya olduğunu düşündüm bu sebeple. İçimde bulduğu karşılıktan ötürü bu sesin bana ağırlık verdiği oldu. Dokununca acıyan ve kendini hatırlatan bir yara gibi tıpkı. Nitekim prangamızı gittiğimiz yere biz sürüklüyoruz. İçinden çıkabileceğimiz halde dönüp dolaşıp o çaresizliğe saplanıyoruz. Tutunduğumuz hatıralar tekrar tekrar deştiğimiz yaralar olmasa keşke.
Gün Doğarken Bülbül Susar
Gün Doğarken Bülbül SusarElsa Triolet · Adam Yayınları · 199328 okunma
81 syf.
7/10 puan verdi
Atmosferi Godot'yu Beklerken'i anımsattı bana. Ama burada o kadar soyut olmayan bir sohbet ve konuşmanın ilerlemesiyle tanıdığımız isimsiz bir kadın ve bir erkek karakter var. Uzun uzun konuşmaları severim, o yüzden gece boyunca süren bir diyalog üzerinden kurulmasını sevdim, başladığı gibi apansız bitiverdi.
Mikadonun Çöpleri
Mikadonun ÇöpleriMelih Cevdet Anday · Kent Yayınları · 19671,538 okunma
152 syf.
10/10 puan verdi
·
21 günde okudu
İlk sayfalardan şöyle dedim: Bu kitabın yazarı bir şeyleri dert edinmiş, üstlerine uzun uzun düşünmüş biri. Kelime seçimleri ve cümleleri kuruşunda bile seziliyor bu. Altmışların değişim isteğinden ve dönem sinemasındaki "yeni yaşam" akımından etkilenerek yazmış Soysal. Gerçekten de, okurken metnin yazarı için bir yaşantı olduğunu
Yürümek
YürümekSevgi Soysal · İletişim Yayınları · 20121,174 okunma
136 syf.
10/10 puan verdi
·
15 günde okudu
Kundera'yı fazla ertelemişim ama doğru zamanda karşılaşmışız. İlişkisel gözlemleri çok isabetli. Gizlediğimiz, görmediğimiz, dikkate değer bulmadığımız detaylarda zengin ifadeler yakalıyor. Jean Marc ve Chantal'ın dünyasına şahit oluyoruz. İki kişinin kurup içinde beraber yaşadıkları bir dünya ve kendi içlerinde o dünyayla kurdukları bağ. Jean Marc'ın kıskançlığını ve yabancılaşmasını olgunluktan uzak bulsam da duygularının bende epey karşılığı olduğunu gördüm. Chantal'sa kendimi yakın hissettiğim, çok boyutluluğunu çok sevdiğim bir kadın karakter oldu. Bir yönüyle dürüst ve ciddi bir metin. Bir anda çok gerçek bir hüznün karşısında savunmasız kalabiliyoruz. Gerçeğin karşısında ya da. Ama çok sürmüyor bu. Kundera okurun dikkatini istediği tarafa yöneltip sonra tekrar dağıtıyor. Okurla beraber eğleniyor. Hiçbir şey üstünde o kadar süre kalmaya değmez, ancak geçici bir gezinme bu dermişçesine.Yaşamda düşlerin azımsanmayacak derecede yeri olduğunu, gerçekle baş etmekte ne kadar mühim olduklarını gösteriyor bize. Yaşamın tekdüzelikten çıkıp doğal rengini böyle kazandığını. Bundan olsa gerek, içine çok kolay girebildiğim ve yaşadığım bir dünyası vardı bu kitabın. Beni uzun uzun düşündüren, ruh halimde etkisi olan bir dünya...
Kimlik
KimlikMilan Kundera · Can Yayınları · 20192,005 okunma
Reklam
88 syf.
10/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Keegan, sade ama duygulu gündelik yaşamı laf kalabalığı yapmadan, zarif bir üslupla yazıyor. Küçük şeylerin duygularımız üzerinde çok taraflı ne kadar etkisi olduğunu gösteriyor. Ve sığ bir kişisel gelişimci bakış açısıyla da yapmıyor bunu. İncelikle ele alıyor. Küçük şeylerle yetinmeyi bilmemekle suçlamıyor bizi. Küçük şeyleri olduğundan büyük de göstermiyor. Ama o küçük şeylerin, bazen çevremizdekiler tarafından küçük bulunan şeylerin küçümsenecek şeyler olmadığını hatırlatıyor bize. Bu anlamda kitabın duygusal yönlenişini çok dozunda buldum. Hüzünlü ama çukura düşürmüyor. Dokunup hatırlatıyor. Furlong bende büyük bir insancıllık, merhamet duygusu uyandırdı. Empatim derinleşti. Dışarıdaki yaşamı benimkinden çok farklı olan birinin iç dünyasının benimkine ne çok benzeyebileceğini yeniden hatırladım. Sonunda geçmişiyle yüzleşiyor ve -bence- yaptığı iyilikle en çok da kendini kurtarıyor. Kendi hikayesini ve geleceğe dair umudunu. Hem iç döken hem iyileştiren bir kitap bu. Bu yüzden çok sevdim. Bitişiyle hissettiğim duygular da küçük bir doğum günü hediyesi oldu.
Böyle Küçük Şeyler
Böyle Küçük ŞeylerClaire Keegan · Jaguar Kitap · 01,320 okunma
112 syf.
10/10 puan verdi
"Gerçek bir kadının öyküsü bu." diye başlıyor kitap. Bu cümleyi okuyunca gözlerim doldu. Çünkü bir önceki okuduğum kitapta, yazarının öyküsünü yazdığını düşündüğüm tam da buydu. Önüme gerçek bir kadın olmanın yolları açılıyor olsa gerek. Yüze tokat gibi çarpan bir öykü. Üst üste yaşanan benzer deneyimlerle gittikçe acılaşan, acılığı kemikleşen bir hayat. Acının içinden insanın gözlerinin içine bakan bir kadın. Sonunda özgür ve gerçek bir kadın. Bir yanım "Yolculuğun sonunda buraya varabildiğine değmez mi?" diyor, öbür yanım yitiklerin yasını tutmada. Bu çok ağır. Ve onca yitikten sonra düştüğün yerden kalkmayı, yeniden yürümeyi öğrenmek, nereye gideceğine karar vermek çok zor. Herhalde hayatın kendisinin zorluğu bu. Kitapta tekrar eden paragraflar var. Bana çok yerini bulmuş gibi geldi. İnsanın her ilişkide en başa dönmesi. Henüz dökemediği, çözemediği için ne anlama geldiğini bulamadığı yaradılışından kaynaklanan sancılara. Kendine reva görülen o ilk davranışlara. Sonunda ayağa kalkıp, kendini açıklayıp döngülerini kırması. Her şeyi böyle açıkça anlattıktan sonra bile, ismi konamayacak ya da söylemekle anlaşılmayacak ne çok şey kalıyor. Acı öylece karşısına seriliyor ve izlemek dışında bir şey gelmiyor insanın elinden.
Sıfır Noktasındaki Kadın
Sıfır Noktasındaki KadınNevâl El-Seddavi · Metis Yayınları · 201613,6bin okunma
216 syf.
10/10 puan verdi
Her şey zamanında olur. İnsan bazen bunu makul bulur ve inanmaya çalışır. Bazense bilir, hisseder. Bildiği zaman zihninde ve kalbinde boşluk, soru işareti kalmaz. İşte bu kitap bana bunu bildiren bir kitaptı. Otobiyografik bir eser. Anımsananlara bağlanarak ilerleyen özgün bir kurgusal zamanı var, dili akıcı. Yazım tarzını sevdim. Bu
Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın?
Normal Olmak Varken Neden Mutlu Olasın?Jeanette Winterson · Kafka Kitap · 2021638 okunma
133 syf.
7/10 puan verdi
Karakterleri birbiri üstüne ölen bir hikaye daha. Bana kalırsa hikaye ölüme karşı durabilen bir şey olmalı. Capulet ve Montague'lerin düşmanlığıyla başlayan hikaye, "Bak, birinizin oğlu birinizin de kızı öldü işte, yılların küslüğünü sonlandırmanın vakti gelmedi mi?" diyerek adeta bunu bekler gibi bitti. "Bunun için miydi?" Bir insanın hayatı böyle küslüklere feda edilemeyecek kadar değerli. Bu sadece bir kurgu ve hikayesi bundan ibaret değil gerçi ama genel olarak dramatikliği karakterlerinin ölümüne fazla dayanan hikayeleri etkileyiciden ziyade zayıf buluyorum. Karakterler arasında en çok Rahip, Mercutio ve Juliet'i sevdim. Rahip'i doğrusunda cesur davrandığı için, Mercutio'yu tıpkı benim gibi bu küslüğün ne kadar anlamsız olduğunu açıkça söyleyen bir "gösterge karakter" olduğu için ve Juliet'i, seven bir kadın imgesi için. Aslında onları neden sevdiğimi başta anlamamıştım, sevdiğimi hissetmiştim sadece. Anlamak için Özdemir Nutku'nun girişteki yazısından destek aldım. Kavramların, karakterlerin, yerlerin birbirine "geometrik oranlanarak" yazılmasını, Romeo ve Juliet'in hikayesinin içinde geçtiği "yarı karanlığı" sevdim. Her şeye rağmen akıcılığı, üslubu ve insancıllığından ötürü Shakespeare okumak güzel.
Romeo ve Juliet
Romeo ve JulietWilliam Shakespeare · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202260,8bin okunma
108 syf.
8/10 puan verdi
Kısa ama yoğun bir kitap. Yazarın uğraşısı hissediliyor okurken. Şiir gibi özenle seçilmiş kelimeleri, okurundan da dikkat istiyor. Detayların yakalanışı ve metinle bütünleştirilişi çok başarılı. Bu yüzden bence hepsi iyi yazılmış öykülerdi. Daha çok sevdiklerim: Sessizliği Öldüren Tuzluk, Saraylı'nın Üç Ölümü, Vasati Kırk Yaş, Kartela, Sonsuz Rasim Abi'ler Diyarı oldu. Bende uyandırdığı arabesk hissi ise pek sevmedim. Sanki tavanarasına çıkmışım da yıllarca orada beklemiş eşyaların tozundan öksürüyormuşum gibi... Okuduğum karakterleri gerçek buldum, evet. Ama sanırım bu kadarı yetmedi bana. İyileştirici bir yapıcılık bekledim. Hoş, söylenemeyenlere ad koyan bir çığlık da iyileşmenin başlangıcı olabilir. Ama ben yazının insana dokunan gücünü düşününce ufak da olsa bir umut ışığının parladığını görmeyi isterdim.
Muhtelif Evhamlar Kitabı
Muhtelif Evhamlar KitabıÖmür İklim Demir · Yapı Kredi Yayınları · 20197,5bin okunma
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.