Nominalizm, bireyi kişisel duyum ve deneyimleriyle baş başa bıraktığı için, dikkat tek tek nesneler üzerine odaklanır ve bilinç fiziksel dünyaya yönelmeye başlar. Gerçeğin kaynağı artık kitaplarda değil, iç ve dış deneydedir. Deney bilginin temeli olunca kişiler doğayı ve insanı gözlemlemeye başlar ve böylece Rönesans’ın ilk tohumu atılır.
“Tek gerçek şudur ki, var olan bu dünya, bundan daha mükemmel bir dünyanın var olduğunun güvencesidir. Tanrı bu dünyayı, insanlar, görülen nesneler aracılığıyla manevi öğretileri ile bilgisinin mucizelerini anlayabilsinler diye yarattı. “
Doğamız gereği, kendimizi diğerleriyle kıyaslamaya meyilliyizdir. Mutluluğumuz ve acılarımız da genellikle çevremizdeki nesneler ve insanlardan kaynaklanır. Bu yüzden, hiçbir şey yalnızlıktan daha tehlikeli değildir. Yalnızken, hayal gücümüz devreye girip, bizi kanatlarının üzerine alarak kendimizi herkesten daha aşağıdaymışız gibi hissettirir. Her şey normalde olduğundan daha yüce, bizden daha üstün görünür. Zihnin bu algısı gayet doğaldır. Genellikle yetersizliklerimizi sürekli olarak göz önünde bulundurur, başkalarının bizlerde olmayan niteliklere sahip olduklarını düşünürüz. Bizdeki tüm nitelikleri onlara yükler, sonra da sadece hayal gücümüzde var olan mükemmel ve mutlu insanlar yaratırız.