Var-oluş-çu-luk
Egzistansiyalizm ya da dilimizdeki haliyle Varoluşculuk "bana göre" bir felsefi akımdan ziyade daha çok bir edebi akımdır. Lakin salt bir edebi akımdan bahsetmiyorum. İşlediği konu itibariyle değil, dönemin yazım şekli itibariyle bir edebi akım. Bunu en net gördüğümüz iki Varoluşçu var: Camus ve Sartre. Camus'un Yabancı'sı ile Sartre'ın Bulantı'sı sanki bir bağlamda aynı anda ele alınmış gibi... Veyahut Veba veya Duvar bu çizgide ilerler. İşlediği konu itibariyle ise dönemin Aydınlarının dünyadaki gelişen olaylara nasıl bir şekilde ayna tuttukları gözler önüne serilir. Bir sıkıntı, bulantı, kargaşa, vurdumduymazlık ve soyutlanmıșlık gözümüzün önünde raks eder. Boş boş okumayıp, backgroundunda neler döndüğünü anlamak için bir tutam felsefe çoh eyi olacaktır. Filsefe ilen kalın. Ben buralardayım.
İlişkilerimizin sona ermesinin olumlu yanı sahip olduğumuz sağlıksız kalıpları bize göstermesidir. Bittiğinde neyin yanlış gittiğini daha net görürüz. Buda bizi gelecekteki ilişkilere aynı hataları yapmamamız için hazırlar.
Reklam
Bu yazıda 3 Haziran Dünya Bisiklet Günü adına Aydan Çelik’in Habertürk’teki sohbeti üzerine aldığım notları paylaşmak istedim,Aydan Çelik’e bu güzel sohbet için teşekkürü borç bilerek,tüm tutkulu bisikletlilerin 3 Haziran’ını kutlarım;nice güzel günlere sürmek dileğiyle 🚴🏻‍♀️🚴🏼 … Selanik, daha büyük turların da başlamadığı 19.yy başlarında bize
SANATÇILAR UNUTULMAZ, DEVLET YÖNETMEK YERİNE TOPLUMA ZULÜM EDEN HÜKÜMDARLAR UNUTULUR Nazım Hikmet hapiste kaldığı zaman adalet bakanlığından müfettişler gelir. Müfettişe Nazım Hikmet burada der. Müfettişin odasına getirilir Nazım Hikmet Müfettiş saygısız bir şekilde müdürün koltuğuna yayılmış Nazım'ı tepeden tırnağa bakar süzer ve
520 syf.
8/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Afganistan.... Kitaba başlarken sadece Afganistan tarihiyle ilgili cikarimda bulunacağım sanmıştım ama derinlemesine düşününce dünün Afganistan'ı bugünün Suriye, ırak, Ürdün, vs gibi ülkelerini gördüm. Batı bloku ve Doğu blogu ülkelerin medeniyet, demokrasi kavramlarını ortaya atarak başlangıçta söz konusu ülkelerde kaosu yaratanların sonrasında kendi aralarında savaş oyunu oynarken bu ülkeleri kullanmaları net olarak görülüyor. Tarihin, kültürün, yaşamın yok edildiği kitap fazlasiyla etkileyiciydi.
Yıldızlara Gülümseyen Kız
Yıldızlara Gülümseyen KızNadia Hashimi · Arkadya Yayınları · 0121 okunma
müslüman olmak, kibar olmak, sabırlı olmak zorunda olmak bazen çok zor. çok çok zor. sabahtan beri "enough with your fkin lies" diyip engeli basmamız müstehak olan birine, siyonist sevici birine, sabırla yaklaşmak mecburiyetindeyiz. müslüman olmasam net yolardım.
Reklam
Ama Benim düşüncem sakattır...
Çocukta düşünce iki aşamada gelişir. ilki doğuştan gelen, arzu ve güdülere dayanan biyolojik faktörlerdir ve bu faktör içseldir. Doğduğumuz anda bizimledir. İkinci ve sonradan gelişen faktör dışsal olan ve mantğımız geliştikçe daha da gelişen sosyal faktörlerdir. Mantık sosyal beklenti, talep ve zorundalıkları idrak etmemizi ve biyolojimizi bununla uyumlu hale getirmemizi sağlar. Piaget Freud'a pek atıfta bulunmayı tercih etmese de aslında bilincin doğasına dair düşüncelerip psikanalizile son derece uyumludur. Hangisi daha önemlidir? Bu düalist tutumdan hangisinden yana olmalıyız? Sosyal faktörler mi yoksa içsel faktörler mi? Bu sorunun net bir yanıtı yoktur. Şunu söylemek gerekir ki bebeğin doğduğu ilk yıllarda içinde bulunduğu rüyasal gerçekli- ğin oluşturduğu biyolojik dünya onun tüm dünyasıdır, gerçek dünya diye adlandırdığımız dışsal dünya bu dünyaya zorla girer. Burada önemli olan hangisinin daha önemli olduğu değil, aralarında ne denli uzlaşabildikleridir. Sağlıklı olan iki düşünme biçiminin de birlikte, belli bir oranda uzlaşı içerisinde bulunabilmesidir. Dış dünyayı algılamanın tek yolu zihnimizdir. Bu nedenle de aslında içsel dünyamız ve dişsal dünya bir bakıma eşit ölçüde gerçektir ve önemlidir. Biri diğerine yeğlenemez. Ayrımı yapabilmek ve neyin gerçek neyin hayal ürünü olduğunu kestirebilmek sağlıklı bir zihnin önkoşuludur diyebiliriz. Herhangi bir düşünce şekline, gerçekliğe veya varoluşa diğerinden daha fazla önem vermek zihinsel açıdan sakattır.
Dekolte ile ahlakı çöken bir toplum…
Bir erkeğin herhangi bir organı nasıl tabu değilse kadın bedeninin herhangi bir parçası da tabu değildir. Kadın bedeni ve ya erkek bedeni biri diğerinden daha tanrısal değildir. Hiçbir beden bir ahlakı ve yahut bir “namusu” ifade etmez. Her beden hürdür, sahiplik hakkı ise cemaatleşmiş bir toplumun algılarına bırakılamaz, bedenler, bireylerin asli ve kendi özel mülküdür. Herhangi bir bedenin açıklık ölçüsüne karar verecek olan toplumsal dinamik ve onu oluşturan ahlaki ögeler, içerisinde bulunulan garip inançlar değil, bireyin öz tercihleridir. Hiçbir fikir tabu olamaz, çünkü; çağların ürünüdür ! Kadınlığa indirgenen ve ataerkil ilişkilerin bir sonucu olan kadın vücudunun “günahlaşması” aslında kadının kendisine yabancılaşmasını, bedenini, cinselliğini ve sosyal ilişkisini idame ettirememesine var olan muhafazakar yapının yıkılmadan özgürlüğün olamayacağını bugün bir kez daha görmüş olduk. Amerikan televizyonuna göre normal olan bir görüntünün Türkiye’de ahlakı gıdıklaması, bazı maymunların cinselliğini kabarmış olması, Ortadoğu ahlakının “kadına” indirgenmesinin en net örneğidir.
Başkalarıyla ve kendimizle sözcükler vasıtasıyla konuşur, ancak resimlerle düşünürüz. Örnek: Eğer "kule" dersem, zihninizde bir kule resmi canlandırırsınız. Size "Eyfel Kulesi" dediğimde, bu kuleyi ya da fotoğrafını görmüşseniz, zihninizde daha net bir resim oluşturursunuz. Aslında birisiyle konuşurken çoğu zaman yaptığımız şey resim alışverişi yapmaktan ibarettir. Dağarcığımıza yeni sözcükler ilave ettikçe dilimiz giderek daha karmaşık bir hâl almıştır. Bu durum bir ressamın paletine yeni renkler eklemesine benzer. Öğrendiğimiz yeni sözcükler sayesinde daha canlı resimler yapmamız mümkün olur.
Sayfa 23 - ElmaKitabı okuyor
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.