"Korunma mekanizmaları sevilme güdüleri olan nevrotik kişiler kendi sevme yeteneksizliklerinin genellikle farkında değillerdir. Böyle insanlar genellikle başkalarına duydukları gereksinimi, tek tek bireylere ya da tüm insanlara duyulan bir sevgi eğilimi olarak değerlendirirler. Böyle bir yanılsamayı sürdürmek ve savunmak için güçlü bir neden vardır. Bu düşünceden vazgeçmek, kişinin hem başkalarına karşı temelde bir düşmanlık beslediği hem de onların sevgisine gereksinim duyduğunu anlaması demektir. Kişi birisinden aynı anda hem nefret edip, ona güvenmeyip, kötülüğünü isteyip hem de onun yardımını, sevgi ve desteğini isteyemez. Gerçekte birbiriyle bağdaşmayan bu iki amaca ulaşabilmek için kişinin duyduğu düşmanlık duygularını bilinç düzeyinden kesinlikle uzaklaştırması gerekir. Diğer bir deyişle, sevgi yanılsamasının gerçek bir beğeni ile gereksinim arasındaki anlaşılabilir karmaşıklığın sonucu olmakla birlikte, sevgiye ulaşma uğraşlarının gerçekleşmesini sağlayabilme işlevi de vardır."
Sayfa 97 - Yaprak YayınlarıKitabı okudu
Aslına bakarsan ben Fransızları bütün öteki yabancılardan daha çok beğenirim. Yüzyıllar boyunca Bask'ların yanı başında yaşaya yaşaya bazı şeyler öğrenmişlerdir. Anlayış gibi, felsefî görüş gibi, mizah yeteneği gibi. Böylelikle de yabancıların en iyileri haline gelmişlerdir. Ama gene de Fransızların gülünç insanlar olduklarını kabullenmek zorundayım. İngilizlerin sakar, İtalyanların yeteneksiz, Amerikalıların nevrotik, Almanların romantik düzeyde vahşi, Arapların kötü, Rusların barbar olduğunu ve Hollandalıların da peynir yaptığını kabullendiğim gibi. Örneğin Fransızların paraya olan miyop tutkularıyla, şan şerefe olan hayali özlemlerini ele al. İki üç kuruş kurtarmak için şaraplarına su katan bu adamlar. Büyük Okyanusu atom artıklarıyla zehirleyecek projelere milyonlarca frangı göz kırpmadan harcamaya hazırlar. Niçin? Bu arada teknolojik açıdan Amerikalılara denk duruma nasıl gelebilecekleri öğretilsin diye. Kendilerini Golyat'ın karşısındaki Davut gibi görüyorlar. Ne yazık ki dünya onları o gözle görmüyor. İneğin bacağına tırmanan karınca gibi görüyor. Üstelik tırmanırken de ineğe durmadan korkmamasını, ona yumuşak davranacağını söyleyen bir karınca gibi.
Sayfa 286 - E YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Egonun talepleri yüzünden din bir hastalık haline gelmiştir, din nevrotikleşmiştir. Ego tamamen zor bir şey ister ki böylece, ona erişirsen özel bir ayrıcalık haline gelsin -ona sadece sen eriş-tiysen, başkası değil. Hakikatin Everest zirvesi veya ayda yürümek gibi bir şey olmasını ister; senin talep edebileceğin kadar özel bir şey olmasını ister.
Bu güzel metaforların şifresini kendi başına çöz; derinlemesine düşün onlar hakkında. Bu yüzden hikayeler üzerinden konuşuyorum. Onlar üzerinden hiç kimse konuşmamıştı. Niçin ben bu küçük hikayeler üzerinden konuşuyorum? -sadece nasıl düşüneceğine dair sana birkaç ipucu vermek için. Bunlar bu hikayeler üzerine yapılan yorumlar değiller; ben bir
9. BÖLÜM SONSUZ SABIR Bir zamanlar cennet meyvesini işitmiş olan bir kadın vardı. Ona tamah etti. Adına Sabar diyeceğimiz bir dervişe sordu, “Bu meyveyi nasıl bulabilirim ki böylece mevcut bilgiye erebileyim? “Sana verebileceğim en iyi tavsiye benimle çalışman olur,” dedi derviş. “Fakat böyle yapmazsan, kararlı bir şekilde ve bazen yerinde
Mükemmeliyet talep eden insanlar son derece sevgisiz, nevrotik insanlardır. Onlar bir sevgili bulsalar bile mükemmellik talep ederler ve bu talep yüzünden aşk mahvolur.
Reklam
... Çağdaş kültürümüzdeki topluma uymuş insanların çoğu, bağımsızlık savaşını nevrotiklerden dah kolay ve çabuk kaybedip, bu uğraşıdan vazgeçenlerdir. Nevrotiklerin yaşadıkları çelişkinin acısından kurtulabilmek için ''normal'' insanlar kendilerini, çoğunluğun kararlarına bağlı kılmışlar, onları kendi fikirleriymişçesine savunmuşlardır. Böyleleri ''uyum'' açısından sağlıklı görünürler belki, ama insan olarak işlevlerini yerine getirmek açısından, bir nevrotik hastadan daha hastadırlar.
Sayfa 110 - Arıtan YayıneviKitabı okudu
Mezhep savaşları da moda gibiydi. Yirmi yılda bir kendini tekrar ederdi. En azından, Ortadoğu’da. Batı’da insanlar kendilerine yakışanı giymeyi çoktan öğrenmiş olduğundan, artık sadece fosil yakıtlar gibi asil renkler için kan döküyorlardı. Ancak Avrupa Parlamentosu ve Beyaz Saray’daki halılardan kan lekesi çıkarmak özellikle zordu, bu yüzden de savaşı evlerine sokmuyorlardı. Ama sonuçta onlar da insandı ve bütün insanlar gibi, benzerleriyle savaşmak için can atıyorlardı. Bunun için de birbirlerinin kulaklarına “Çıkışa gel!” diye fısıldıyor ve Batı medeniyeti sınırlarını artlarında bıraktıkları anda, başkalarının evlerinde boğuşmaktan geri durmuyorlardı. Dünyanın politik Greenwich’i olduğuna inandığı için sadece saatlerin değil, mevsimlerin bile kendisine göre ayarlanmasını isteyen ve herkesten de yarattığı bu iklimlere uygun kumaşlara bürünmesini bekleyen İsrail’in durumu tabii ki farklıydı. Çünkü İsrail, simsiyah kumaşlar içinde, kendi sisinden çıkıp etrafa Davut yıldızları fırlatan, nevrotik bir çöl ninjasıydı. Son olarak da Türkiye, doğusundaki aynaya bakınca şişman olduğunu, batısındaki aynaya bakınca da kemiklerinin sayıldığını düşünen, üstüne giydiği hiçbir şeyi kendine yakıştıramayan, bulimik ve depresif bir genç kızdı.
Horney'e göre çocukta nevrotik gelişmeye yol açan nedenlerin başında, erkek çocuğun onu seven fakat aşırı yumuşak ya da buyurgan bir anneye veya güçsüz, ilgisiz ve sorumsuz bir babaya sahip olması gelir. Alıcı karaktere sahip bu tür insanlar özdenetim, bağımsızlık, sorumluluk gibi babaya özgü niteliklerden yoksundurlar. Karşılaştıkları kadınlara kolayca aşık olan alıcı karakterli insanlar, esasen sevme gücünden de yoksundurlar. Onlar yalnızca sevilmeyi isterler.
Sayfa 31 - Pegem Akademi
657 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.