Cennete girmek için nasıl bir hayat yaşamalıyız?
İnsanın cenneti kazanmak için yapması gerekenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Kul olduğunu bilerek sağlam bir inanç ile Allah’a yönelmek, ibadetlerini yerine getirmek için gayret göstermek, her an Allah tarafından gözetlendiği ve yaptıklarından hesaba çekileceği bilinciyle hem kendine hem ailesine hem de diğer insanlara karşı dürüst ve ahlaklı olmak, bu dünyanın bizlere emanet olarak verildiğini düşünerek hareket etmek, faydalı ve güzel işlerle meşgul olmak, yapılan hatalar ve işlenen günahlar için Allah’tan af dileyerek bunları telafi etmek. Son olarak bütün bunları yaparken şeytanın, nefsimizin, çevremizdeki olumsuz şartların ve insanların bize zarar vermeye, doğru davranışlardan vazgeçirmeye çalışacağının farkında olarak dua ile Allah’tan yardım istemek.
Sayfa 127Kitabı okudu
Dünyada zulüm, haksızlık ve kötülükler niçin var?
Eğer Allah, kötülerin yaptıkları zulüm ve haksızlıkları engelleseydi insanların iradesi ortadan kalkar ve dünya imtihan yeri olma özelliğini kaybederdi. Bu durumda herkes iman eder, cennet ve cehennemin anlamı da kalmazdı.
Reklam
Deizm Nedir?
Deizm, Avrupa’da Hristiyanlığın hâkim olduğu bir çevrede kiliseye karşı tepki olarak ortaya çıkmış felsefî bir düşüncedir. Bu nedenle peygamberlere ve kutsal kitaplara yönelttikleri eleştiriler de kilisenin tavrından bağımsız değildir. Buna ilave olarak tek tip bir deizmden bahsedebilmek de mümkün görünmemektedir. Kâinatı mükemmel şekilde yaratan ancak kâinatla bağlantısı olmayan bir Tanrı’yı kabul eden deistler olduğu gibi; Tanrı’nın evrenle ilgilendiğine inanmakla birlikte ahlâkî alanla Tanrı’nın ilgilenmediğine inananlar da bulunmaktadır. Tanrı’nın ahlâkî sıfatlarını da kabul eden ancak bunların Tanrı ile insan arasında bir işlevselliğinin bulunmadığına inanan deistler vardır. Bazı deistler ise dinî hakikatleri kabul etmekle birlikte, bunların “aklın süzgecinden geçirilmesi” gerektiği kanaatindedirler.
Allah inancının fıtrî olmasından hareketle kişi hangi din ve inanışın içerisinde bulunursa bulunsun “akl-ı selîm”le yani kendi özünü koruyan akılla, Allah’ın varlığına ulaşabilir. Bu konuda gerek kelâm/akâid gerekse İslam felsefesinde birtakım deliller gündeme getirilmiş ve Allah’ın varlığının aklî temellendirilmesi olarak kaynaklarda işlenmiştir. Örneğin nizâm delili olarak isimlendirilen mantık örgüsünde, muazzam bir yağlı boya tablosu gören her akıl sahibi kişi tabloyu meydana getiren usta bir ressamın olduğunu düşünür, onun varlığını kabul eder. İşte bunun gibi kainattaki (makro-âlem) ve insandaki (mikro-âlem) mükemmel düzen, kişiyi bu düzeni kuran ve koruyan bir yaratıcıya, Allah’a ulaştırır.
Hristiyanlıktaki teslis inancının yanlışlığı konusunda Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Andolsun, “Allah, üçün üçüncüsüdür” diyenler kâfir oldu. Hâlbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh yoktur. Eğer dediklerinden vazgeçmezlerse, andolsun onlardan inkâr edenlere elbette, elem dolu bir azap dokunacaktır.” (Maide Sûresi,73. Âyet) Âyetten anlaşıldığı üzere, teslis inancı Hz. İsa’nın öğrettiği bir şey değil, sonradan Hristiyanlarca uydurulmuş bir inançtır. İslam dinindeki Allah inancında, O çocuk edinmediği gibi Hristiyanlık'ta Kutsal Ruh olarak isimlendirilen Cebrail ise, melektir. Hz. İsa, kendisinde hiçbir ilahî özellik bulunmayan Allah’ın kulu ve peygamberidir. Gerek Hz. İsa ve gerekse Kutsal Ruh’un Allah Teâlâ ile hiçbir açıdan ortak bir tarafları bulunmaz.
Allah inancı, insanın fıtratında bulunan bir inanç olduğundan ilk insandan itibaren bir Yüce Varlığa inanma ve sığınma ihtiyacı farklı şekillerde kendini göstermiştir. Allah Teâlâ bu konuda yardımını esirgememiş, insanoğluna vahiy ve peygamberler yoluyla nasıl iman etmesi gerektiğini öğretmiştir. İnsanlık tarihi boyunca hem doğru yolu göstermek hem de zaman içerisinde ortaya çıkan inanç hatalarını ve bunun toplum hayatına yansımalarını düzeltmek için peygamberler göndermiştir.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.