“O günler en iyisiydi ya da en kötüsüydü, akıl çağıydı ve aptallık çağıydı, inançlar zamanıydı ve inançsızlıklar zamanıydı. Işık mevsimiydi ve karanlık mevsimiydi, umut baharıydı ve umutsuzluk kışıydı; yaşayabilmek için her şey vardı önümüzde ve yaşayabilmek için hiçbir şey yoktu önümüzde; hepimiz doğrudan cennete gidiyorduk, hepimiz doğrudan cehenneme gidiyorduk. Kısacası o günler, tıpkı şimdiki gibi o kadar uzaktaydı ki, kimileri iyi ve kötü şeylerin üstünlük derecelerini karşılaştırdığında, o günlerin gelmiş geçmiş en iyi günler olduğunda ısrar ediyorlardı.”
“İşte hayatın en güzel tarafı da buydu; her şey olabilirdi, her ne kadar olasılıksız olursa olsun olabilirdi, olasılık dışı olan bir olay mutlaka olurdu.”
“O kadar çok esrarengiz olgunun nedenini buluyoruz ki, bir şeyin bilinemeyeceğine inanmakta zorlanıyoruz.
Ama yine de bilinemeyen, bilinemeyecek diye bir şey var. O da başımıza geçmiş sakin sakin işine bakıyor.”
“Satranç hayat gibidir, her parçanın kendi işlevi vardır. Bazıları zayıftır, bazıları ise güçlü. Bazıları oyunun başında işe yarar, bazılarıysa sonunda. Ama kazanmak için hepsini kullanmak zorundasın.”
“Söyleyecek başka şeyler de vardı ama bu defa bir kez olsun sessiz kaldık. Konuşmak için çok zamanımız olacaktı, o gece, ertesi gün ve ondan sonraki tüm günler.”
“Bileklerimi yumuşak gazlı bezle sarıyor ve neler olduğunu soruyordu…sanki konuşmak durumu daha iyi yapabilirmiş gibi. sanki yaralar ilgiye muhtaçmış gibi”
“Şimdi kendi kendisiyle gurur duyma zamanıydı, şimdi yaptığı şeyi yapabildiği, en sonunda cesaretini toplayıp bu yaşama veda edebildiği için. Ne büyük bir sevinç.”
...Fakat arada bu uçurum daima kalacaktı. Ara sıra onun üstünden ellerimiz birbirine uzanacak, sonra ben küskün, o ümitli kendi dünyalarımıza dönecektik.
Ben; ormanda bile yer edinememiş bir orman hayvanıyım, pis bir çukurun içine uzanmış yatıyorum bu arada senin aydınlığını görüyorum. Bu hayatımda gördüğüm en güzel şey.