Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.26
Nuran Kibman
Nuran Kibman
@nkibman
“Bir fikre eylem eşlik etmiyorsa, o fikir ancak beyinde işgal ettiği hücre kadar büyüyebilir.” Arnold H. Glasow
344 okur puanı
Ocak 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Azerbaycan dönemini ve karakterlerin psikolojik analizini yapan bir yapıt. Azerbaycan kültür bakanlığı tanıtım listesinde. Oldukça akıcı ve sade bir anlatımı var. Bir kaç saatte bitebilecek bir hikaye.
Adil ve Seriye evlidir. Adil yüksek statüde bir ailenin evladı ve aynı şekilde yükselmeye devam eden , kontrolü ,işkolik , her şeye son derece titizlenen bir adam.
Seriye tabiri caiz ise daha Anadolu yaşamından gelen bir kadını. Eşinin yaşam tarzına uyum sağlarken farkında olmadan boğulmuş, tekdüze hale gelmiş.
Adil'in farklı bir alana ataması olunca beraber küçük bir ilçeye gidiyorlar. Orada köprü kuran, yapımında çalışan üç insanla tanışıyorlar.
Adil konumuna göre davranırken, köprü kuranlar Seriye'nin varı yoğu oluyor, onlarla ekip oluyor, eğleniyor, eşine karşı soğukluk hissetmeye başlıyor.
Bunun sebebini ilk zamanlarda anlayamayan Seriye, kitabın sonlarına doğru çözümleyecek.
Kitabın en sevdiğim yanı hep Seriye anlatıyor derken,Adil'in eşinde olanları anlattığı bölümlerin ortaya çıkması idi.
Seriye biraz raydan çıktı sanki:)
Keyifli bir okumaydı.
youtu.be/BSsDxKeVeOk.
Bu kitapta bulunan şiirin, yukarıdaki linkte bulunan ezgilere yarenlik etmesi ne şahanedir, ne güzeldir.
Bir çok ezgiye dokunduğu gibi.
Bu sene Hasan Hüseyin Korkmazgil külliyatını tamamlayacağım umarım. Bu adam içteki isyanın dışa vurumu, anlatılmayan duygular, ifade edilemeyen yaşantılar benim için
Şiir kitabı değil de tarihin anlarına tanıklık ,bir dönemin içinde yaşanmışlık Korkmazgil okumak.
Eski bir uygarlık olan Toltekler'in ve onların hayata bakış açısı, yaşam yolu olan dört anlaşmanın hakkında bilgilendiren bir kitap bu.
Kişisel gelişim kitaplarına nötrden ziyade eksi noktasında bakarım hep.
Ezberlenmiş olumlamalarla doludur zira ve bir çoğunu da biliriz. Zaman zaman göre göre uygular ya da teğet geçeriz.
Bu kitabı piyasa gelişim kitaplarından bir üst noktaya koydum açıkçası.
Doğmadan kodlanırız, aile ile öğreniriz ve toplumla yaşarız. Özgürüz dediğimiz anda bile kodlanmış yaşamları süreriz. Her gelişim kitabı kendin ol der, doğru da der. Fakat hayat gerçek özgürlüğü , benliğini bulanları acıtır. Benim gözlemim bu en azından.
Bedel ödemeden olur mu?
"Cinayeti özgürlük olarak öğrettiler sana "der çok sevdiğim bir şarkı.
Peki Özgürlük gerçek anlamıyla nedir ki?
Gerçek anlamda özgür olduğunuzda bedelini ödeyince mutlu olacak mısınız?
Çocukların özgür olduğunu çünkü canlarının istediği gibi davrandığını söylüyor bu kitap. Peki !
Canımızın istediğini yapalım. Sonuç ?
Ruhsal olarak bedelleri , bedenen sonuçları karşılayabilir miyiz?
Bu biraz üst mertebe geliyor bana. Kitabı çok sevdim doğrudur ve fakat burda söylenenlere cesaret etmek kaç kişiye nasip olur?
Ruhsal olarak özgür olmak aynı zamanda bırakmak,vazgeçmek ve prangasız olmak değil midir?
Pranga dediğimiz de sadece zorunlu mudur?
Ben olmaya sadece ben olmaya kaç kişinin cesareti var?
Aklımda deli sorular
Okur Takip Önerileri
Paralel evrende yeni Türkiye kuruluyor. Simit satan, futbol oynayan çocuk Big Boss oluyor.
Kanlı pazar, Soma, Gezi, trafoya giren kediler, Rezanın önüne yatanlar, bıbıcığım diye tuhaf konuşanlar, bu milletin ..koyanlar, harcanan dostlar, bankalara ve medyaya sahip olup biz olmazsak hiçsiniz diye biat ettirenler, ötekileşip kutuplaşanlar, cenazede
Gol Kralı Şaban'ı izleyenler biliyorlardır. Bir takım farklılıklar olsa da kitap ile paralel çekilmiş.
Bu kitapta Nesin ustalığı konuşturulmuş tabi ki. Kısa kısa öykülerine alışık olduğumdan ziyade romanına da eşlik etmiş oldum.
Dönemin futbol dünyasını, arka planda dönen olayları, futbolcuları eleştiren bir roman.
Yozlaşmış ahlak değerlerini kadın erkek ilişkileri üzerinden topa tutmuş.
Aziz Nesin kadar güldürüp düşündüren, yerden alıp göğe, gökten alıp dibe sokan bir kalem var mıdır? Büyüksün Usta..
Filmi izledim sonunu biliyorum diyebilirsiniz fakat Nesin kitapları sonunu görmek için okunmaz sadece. Bazı insanlar dönemin Kemal Sunal filmlerini , insanları aşağıladıklarını vs söyler, algı ile oynandığını söyler. Ben denk geldim çokça. Cevaben şunu söyleyebilirim ; şahane kocaman birr ayna olmuşlar!!
Halkı aşağılamak , sistemi eleştirmek, açıkları yakalamak, insanları uyandırmak, yaftalamak değildi izlediklerimiz ya da okuduklarımız. Neydi?
AYNA..
Bu vesileyle hem Aziz Nesin hem Kemal Sunal'ı da anmış olalım. İki güzel yürek iyi ki geçmişler bu dünyadan, iyi ki iz bırakmışlar.
Kitap Ali Şeriatinin çocukluğundan ölüm anına ya da öldürülme anına kadar , bir çok detay ve olayı konu alıyor.
Gerek eş, dost ve çevresinin gözünden yaşananlar, gerek konferans, yaşam ,kitap ve anılarından kesitler bulunuyor.
Yanlı okunmadan , İslam için yorumlayacak olursak,kendini İslam özüne adamış bir beden ve beyin. Gerçek İslamın ehlibeyten
Amerikalı dostlar gelmiş!
Kitap yorumudur....
Fakir Baykurt'u tanıyalım önce:
"1929 yılında Burdur`un Akçaköy ilçesinde doğdu. Isparta-Gönen Köy Enstitüsünü bitirip beş yıl köy öğretmenliği yapmış; sonra Ankara Gazi Eğitim Fakültesini bitirerek ortaokul öğretmeni olmuştur. Uzun yıllar ilköğretim müfettişliği de yapan Baykurt`un meslek hayatı tedirginlik içinde
DİKKAT!!!
KİTAP BOLCA KAHKAHA İÇERİR..
Çalgı Çengi, İşler Güçler, Leyla ile Mecnun, Düğün Dernek...
Bu yapıtların arkasındaki kafaların farklı olduğunu hepimiz hissetmişizdir. Kitap sinema sektöründe yaşanan , bir nevi film ve dizilerin arka plandaki olaylarını anlatıyor.
Sıkıldım kafa dağıtayım, kahkaha atayım , yok artık diyeyim derseniz ki deyiverin , inanılmaz eğleneceksiniz.
Kitapta kısa film hikayesi anlatılıp, hikayelerin sonuna karekod uygulaması konulması çokk zekice.
Okurken kahkaha attığınız yetmiyor bir de filmi izleyip şoklanıyorsunuz.
Eğlenirken insanların ne kadar emek verdiği, neler ile mücadele ettiği, "armut piş ağzıma düş " olmadığını, gelişimlerini, tecrübelerin kola nasıl bilezik yapıldığını da gözlemliyorsunuz.
Selçuk Aydemir ve arkadaşlarının sinema sektörüne kıyıdan, köşeden , olmadı bacalardan girdiğine şahitlik ediyorsunuz.
Burak Aksak ile yaşanılanlar🤣 anlatılamaz . Okuyunuz!
Çooooook eğlendim çoooookk. Bir kaç saatte okunacakken 3 güne yaydım inatla.
"18-20 yaşlarında iki adam kısa film yoluyla ültümatom çekmeye karar vermişler. Neye çekelim neye çekelim, diye düşünürken rahim gelmiş akıllarına. Ne gelecekti başka? Adamlar ergen irisiydi. Benim bunlarla ne işim vardı? Adam rahme ültimatom çekiyor, bana ne yapmaz?"
kitabı 1000K sitesinde görüp alışveriş sepetime eklemiştim. yazarı bu siteye üye imiş. Aldıktan sonra , buraya üye ondan fazlaca övmüşlerdir diye de düşünmedim dersem yalan olur. Yaklaşık iki ay önce almıştım kitabı. Okunacakların gölgesinde kalarak bekliyordu:)
Müthiş bir gözlem yeteneği var öncelikle. Bütün gölgeler sinirlendirdi,üzdü,off hakkaten tamda bu dedirtti. Yalnız BOSNA kısmı derinden yaraladı. Boşnak arkadaşlarımdan,aralarında büyüdüğümden ,özdeştiğimden mi bilinmez , yüreğime gölge düşürdü. Belki yazılacak çok cümle var ama ne gerek var? kitapla ilgili yaptığım bir kaç alıntı bile ,okunmadan geçilemeyeceğini özetliyor.
insan olabilmek.insan kalabilmek temennisi ile...
19 mini hikayeden oluşan , mini hikayelerin dev kadrolara dönüştüğü, yıkık hikayelerin tebessüm ettirdiği, can yaktığı bir kitap.
19 kişisel gelişim kitabını bırakın bir kitap alın yeter. Ölümü, çocukluğu, sevgiyi, başarıyı, yokluğu, yoksunluğu nasıl sıcacık anlatmış.
"Vecdi Çiçek Açtı " hikayesindeki Vecdi ; insanların ömrünü yedi ama bana bolca kahkaha kattı.
Kitaplar bittikten sonra hissiyatını daha çok hatırlarım.
Bu kitapta sıcacık hissiyatı ile unutmayacaklarımdan
Şimdi yavaşça ön yargılarınızı havaya doğru bırakın ..
14 mini öyküden oluşuyor DEVRAN kitabı.
Demirtaş sazı bırakıp tam zamanlı öykü yazarı olsun mu derlerse parmak kaldırırım.
Herkesin hayatına, gözlemlerine, duyduklarına, yaşadıklarına ,hislerine, tebessümlerine dokunacak, etkisi altına alacak hikayeler.
İçim cız ederek , düşünerek, sonra sersem sersem kocaman gülümsediğimi fark ederek okudum. KOBAY HİKAYESİ'ne ekstra tebessüm
İlk kitabını da okumuştum . Devran'ı daha fazla beğendim.
Sırada bekleyip kavuşulan pide kadar sıcacık, oldukça başarılı bir öykü kitabı.
"Gurur duyacağınız bir şey yoksa da, utanç duyacağınız bir şey olmasın en azından hayatınızda. Yoksa bu şey, taşıyamayacağınız kadar ağır gelir ve onun altında ezilirsiniz"
Yazarın ilk kitabı..
Birbirini çok seven iki insanın, özel günlerinde kaza yapması , kadının ölmesi ve adamın derin bir yalnızlık ile 8 yıl her şeyden uzaklaşması ile başlıyor hikayemiz.
Aşk kuşlarına denk geldik yahu derken, konu şekilleniyor.
Polisiye , mini paranormal esinili, şüphe örgüleri , geçişleri ve bağlantıları hatasız, sürükleyici bir kitap.
Geçişler biraz daha yavaş olabilir, okuyucuyu daha fazla heyecanlandırmak adına daha detaylı olabilirdi.
Bu kurgunun hakkı , daha fazla sayfa olmalıydı.
Yazarın kadın psikolojisine, ruhuna, diline, bakış açısına bu denli hakim olması hala çok şaşırtıyor beni.
"Sana, beni asla tanımamış olan sana" diye R'ye yazılan mektupla başlıyor. Her satırı dolu dolu Zweig klasiği.
Kadın ruh, beden,kalp, evlat, çocukluk,gençlik ,uykular daha ne verilebilirdi?
Kadının tek istediği tanınmaktı oysa ki.
Bunca sevilen R bir kez bile tanımadı bilinmeyen kadını, sadece bir beden gördü karşısında. Sevmek sadece sözcüklerden mi ibaret diye sorgulatıyor.
R'ye Rıza demek istiyorum.
"Ah ulennn Rıza"
Kitapta beğendiğim iki şey var :
Arka kapakta bulunan açıklama yazısı insanın içini ısıtıyor.
İkincisi ise ismi .
İstanbul sokaklarında kafası ve sohbeti güzel bir abiyle ,hop oturup, hooop kalktım sanki.
Biraz geçmiş esintisi, biraz Yeşilçam havası.
Bolca argo bolca yalnızlık hissini heybeme koydum.
Derin derin etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Samimi ,içten yanları olsa da , bazen o samimiyeti zorladığını düşünüyorum.
Roman demektense uzun yalnız bir öyküydü tanımını daha uygun buluyorum.
Günahıyla sevabıyla bitti:)
Aşk , vatan ,özlem şairi Nâzım...
Daha şiirlerini okumadan, kendini bilmeden , çocukken sevdirilmiş Nazım Hikmet evimizde.
Bir isim var sıcacık kalbime, aklıma işlenmiş.
Neden diye sormak aklıma gelmemiş, o kadar içtenlikle empoze edilmiş :) Büyüdükçe , okudukça güzelleşti Nazım. Sonra hayatını , aşklarını öğrendikçe devleşti Nazım.
Bana da kocaman bir iyi ki kaldı
En güzel şiirlerinin , yıllara göre sıralanmış hali bu kitapla ince ince sızıyor yüreğe.
Şiir incelenir mi bilemiyorum fakat kalp hissettiğini bilir. Sarıp sarmalanıyorsunuz tüm kelimelerinde.
Bitince aklıma Hasan Hüseyin Korkmazgilin , Orhan Kemal'in anısına yazdığı ve Nazım'ı da andığı şiir geldi "Haziranda Ölmek Zor"
Onu da dinleyerek saygılarımı gönderdim Ustalara..
Okumakta geciktiğim, okurken Oblomov kalk be adam diye zihnimde hırpaladığım, bitmesin diye "Oblomovluk " yaptığım bir kitaptı.
Aileden, yetiştirildiği ortamdan kaynaklanan , çoraplarını bile kendi çıkarmayan bir Oblomov..
Hayal kurarken , sandalın küreklerini karısına çektiren bir Oblomov..
Saf, temiz ,onurlu ,tembel bir Oblomov..
Enteresan bir deneyimdi.
Zweig betimlemeleri, savaş yıkıcılığının okura geçirilmesi, kusursuz kadın duygu tasvirleri...
Su gibi akıp gidiyor.
"Sevgi her şeyi kucaklar"
Ressamın mucize inancı
Esther'in tatmadan oluşan annelik duygusu verilse de , fazla sanrılı buldum..
Belkide duygu bütünlüğüne dahil olamadım bilemiyorum.
Bu kitaba inceleme yapacak yetim olduğunu düşünmüyorum açıkçası.
Tahlil etmekten ziyade hissettirdikleri ile müthişti.İlk okumaya çalıştığımda , bir türlü kitabın içine giremedim ve yarıda bıraktım. Tabi ki sorun bu başyapıtta değil bendeydi:)
Bir kaç ay geçtikten sonra tekrar merhaba dedik birbirimize.. Tam olarak , aynı durum olmasa da ilk 150 sayfayı zorla ilerlettim. Yoğun felsefe, sorgulama vardı. Derken...
Ne oldu bilemiyorum, bir anda sayfalar hızla çevrilmeye başladı:)
Diyalog başarısından söz etmeye dahi gerek duymuyorum.
Dinden, aileden, onurdan, iyilikten, sevgiden, neyden bahsederse etsin, bir karşılığı, bir sorgulaması vardı.
Kitap akıcı hale gelsede , ince ince yerleştirilmiş, durup düşünmeye zorlayan o kadar çok olgu vardı ki, sınırlarımı zorladığı doğrudur.
Ana karakterler dışında da sorgulattığı, tabiri caizse tokat atar gibi araya yerleştirdiği örgülere inanası gelmiyor insanın.
Suç ve Ceza' da bir insanın ruhunu, psikolojisini nasıl bu kadar iyi analiz edebilir derken, Karamazov Kardeşler nirvanası olmuş.
Yer , zaman, kişilik, detay , kurgu..bu kadar derinlemesine anlatması , biraz ürkütücü açıkça.
Sadece aile olmayan bir aileyi değil, her zamanki gibi, din, toplum,yaşam karakter sunan ve sorgulatan adam Dosto.
Kendime not: bir kez daha okumalısın, eminim ki atladığın çok şey var
Olaylara bağlı akıcı bir durum yok. Aşk ,yenilgi, kendini kabullenme, sorgulama,arayış.. Aşkını aramaya giderken yapılan mistik bir yolculuk
Zaman zaman durağanlık problemi yaşansa da , yine de etkileyici bir kitap.
Bana okumayı sevdiren Simyacı'dan dolayı torpilli bir yazar :)
Özellikle 250 ve 251. sayfada kendinizi , edilgen alışkanlıklarınızı sorgulayabilir ya da yeni mottolar yaratababilirsiniz.
Ünlü, başarılı, zengin bir yazarın savaş muhabirliği yapan karısı Esther bir gün ansızın ortadan kaybolur. Esther kaçırılmış mıdır, öldürülmüş müdür, yoksa kocasını mı terk etmiştir? Çok sevdiği karısını bulmak için yanıp tutuşan yazar, Esther'in en son birlikte görüldüğü Kazak genci Mikhail'le birlikte Fransa'dan İspanya'ya, Hırvatistan'dan Orta Asya steplerine uzanan bir yolculukta bulur kendini. Bu büyülü yolculuk giderek bir "iç yolculuğa" dönüşecek, yazar yazgının gücü ve aşkın doğasını yeniden keşfedecek, yaşamına yeni değerler biçecektir... Günümüzün en çok okunan yazarlarından Paulo Coelho, daha önce yayınladığımız Simyacı, On Bir Dakika, Veronika Ölmek İstiyor gibi romanlarından sonra Zâhir'de de, okurlarını bir ruh yolculuğuna çıkarıyor. Zâhir'i okuduğunuzda, kendinizi daha derinden tanıyacaksınız.
Kitabı olumlu ya da olumsuz değerlendirmeyeceğim.
Kıymetli olan ,dışarı çıkmadan, gezmeden, görmeden , yaşamadan bir hayal dünyası oluşturması, tek parmakla hayata tutunması.
Rukiye Hanım'ın azmi önünde saygı ile eğilmek düşer.
Hiç bir acıma duygusu barındırmadan taktır etmek düşer..
Sayfa sayısı az olan bu kitabı, ince olduğu için değil nefessiz ilerlediği için bir solukta bitiriyorsunuz.
Anlatılan psikolojik savaşı, nefes alış verişleri, kalp çarpıntılarını sanki yüz yüze dinliyormuşçasına bir ürperti geliyor.
Sade ama bir o kadar ihtişamlı bir anlatım !
Her yerde size eşlik edecek bir kitap.
İçinizde biriken cümleleri çekip çıkartacak, duygularınıza yoldaşlık edecek.
Zaman zaman da kıskanacaksınız o cümelerin vuruculuğunu.
Kitap 2006 yılında yazılmış.( Bu günü düşünürsek, yazarın ileri görüşlülüğü diyeceğim önce.)
2073 yılını geleceği anlatan müthiş bir distopya.
Kitap kahramanı ünlü avukat Can Tezcan, her şey özelleştirilmiş, yargı da özelleştirilse bari diye düşünüyor . Hikayemiz burda şekilleniyor.
Sanırım spoiler vermeden anlatmam çok zor.
Zaman zaman acı acı gülümseten, içimi acıtan fakat su gib akıp giden bir baş yapıttı.
"Dokuz gün oldu. Düşünebiliyor musun, Türkiye'de yaşıyorum ve dokuz gündür özgürüm."
