üstünde şarap içtiğimiz şeye dünya adını verdik
tanrı üçe ayrılırdı geri kalan her şey gibi
(...)
tanrıyı üçe ayırdık sonra denizi seyrettik
lunapark hüzünlü bir çocuk kentiydi
dönmedolap mutsuz, korkutüneli mutsuz ve atlıkarınca mutsuzdu
çarpışanarabalar mutsuz, gondol mutsuzdu ve balerin mutlu değildi
(...)
kanatlarımı bırakıp kaçsam
kurtulur muyum vatan caddesindeki lunaparktan
çünkü kanasa da kanamasa da çünkü
gökyüzünde bir karanlık yoktu sığınabileceğim
ve eğer gökyüzünde bir karanlık yoksa sığınabileceğim
ancak bir kurşun olarak çıkabilirdim sokağa, çıktım
üzerimde yakası açık beyaz bir gömlek
yağmur çoktan başlamıştı
"Gideceksen git ama
Gözlerinin iki yanındaki çizgiler bende kalsın
Susmak ölümsüzdür diyecektim ben daha
Balkonda tuttuğum nöbetler eskidi
Mahallemizden sadece bir evin üst katı kaldı
Zaman bile yaşlandı bir sen eskimedin
Bizim de güzel hurdalarımız vardı diyecektim
Güneş doğar birazdan ben gene seni severim
Herkesi sorarsınız o bir gün Müjgândır
Gel sonra biz seninle hep denizden gelirdik ama hep denizden
gelirdik diye anlatalım
Zamanın koruyamadığı her şeyi bir bir anlatalım
Artık aklımda tutamıyorum coğrafyalar var
Taşıyamıyorum terkimde eski bir vapuru
Durmuyor göğsümde madalyalar ve bazı eşyalar
Durmadan bir korkuyu büyütürken
Şimdi uyu yarın olur
Kansız çığlıksız cinayetsiz
Sana yine iyi sabahlar dilerim
Balkonlarda garlarda herkes Müjgândır"
"(...) beğenilen bir şeyin verdiği hazzı, insanın sahip olabileceği nimetlerin en büyüğüymüş gibi gösterir. Bu yüzden de insanın bu hazzı hararetle arzulamasına sebep olur. Gerçi çok değişik türde Beğeni mevcuttur, dolayısıyla doğurdukları arzuların kuvveti de birbirinden cok farklıdır. Örneğin sırf bir çiçeğin güzelliği bile bizde ona bakma isteği uyandırır, bir meyveninki ise yeme isteği. Ama en kuvvetlisi, insanın öteki yarısı olduğuna inandığı bir insana ait gördüğü meziyetlerdir. Çünkü doğanın hem insanlara (...) bahşettiği cinsiyet ayrımı beyinde öyle izlenimler oluşturmuştur ki, bunlar kendimizi belirli bir yaşta ve belirli bir zamanda eksik hissetmemize neden olur, yani biz sanki bir bütünün yarısıymışız da, onun öbür yarısı karşı cinsten bir kişi olmak zorundaymış gibi. Bu yüzden Doğa akıl almaz bir şekilde bize öbür yarımıza sahip olmayı, hayal edebileceğimiz tüm nimetlerin en büyüğüymüş gibi gösterir. (...) İşte bu yönelim ya da bu arzu ancak böyle bir Beğeniden doğar. Bu hisse, yukarıda tanımladığımız Sevgi Hissinden ayırmak maksadıyla, daha ziyade Aşk denir. Hakikaten aşkın çok daha tuhaf sonuçları vardır ve bu yüzden de gerek Masal Yazarlarının gerek Şairlerin başlıca konusunu oluşturur."
"Bana göre, Sevgiyi türlerine ayırmak istiyorsak, sevdiğimiz şeye verdiğimiz değeri kendimize verdiğimiz değerle karşılaştırarak ayırmamız daha mantıklı olur. Çünkü sevdiğimiz nesneye kendimizden daha az değer verdiğimizde, bununadı sadece Eğilim, yani salt İyi niyet olur; ona kendimize verdiğimiz kadar değer verdiğimizde, bunun adı Dostluk olur; kendimizden daha fazla değer verdiğimizde de, bunun adına Adama denebilir."
sayfa: 89