Zeki Demir kupuzun Yer Altı adında bir filmini izlemiştim kendisinin Dostoevsky sevdiğini bildiğim için acaba filmin adınında bu kitaptan etkilendi mi diye düşünmüştüm ama o zamanlar kitabı okumamıştım kitabı okuyunca anladım ki bazı sahneler kitapla benzer ve belki de aynı denebilir bir uyarlama değil ama kitabı okuduysanız filmi izlediğinizde anlayacaksınız be demek istediğimi
Yer Altından NotlarFyodor Dostoyevski · Martı Minyatür · 2020128,3bin okunma
- Kitabın axıcılığına, obrazların keçirdiyi hissləri yansıtmasına söz belə deyə bilməyəcəm. Mükəmməl idi. Oğlan obrazına o qədər pis oldum ki, həm saflıqı həm təmizqəlblililiyi, və elə bir insanın qarşısına da Nastenka kimi bir çətin qadının çıxması.. Nastenka obrazını kitabdakı son səhnəyədək qınamırdım. Çünkü uşaqlıqdan nənəsinin dibindən ayırlmamış sevgiyə ac bir qız idi.. Və hiss etdiyi hər duyğunu əsl sevgi adlandırırdı. Son səhnədə oğlana o qədər ümid verib. Gələcək planları qurduqdan sonra.. 2 dəqiqənin içində oğlana unutduğuna inandırdığı sevgilisini görüb onun qollarına atlaması.. Bu yetmirmiş kimi sonradan oğlanı öz toylarına çağırması.. Məni həm sinirləndirdi həmdə sırf oğlanın keçirdiyi hisslərə görə də duyğulandırdı.
Bəyaz GecələrFyodor Dostoyevski · Qanun Nəşriyyatı · 201974,2bin okunma
Sorabilirsiniz, bu kadar güçlü bir siyasi yapı nasıl bertaraf edilebilir ? Bunun tek bir yolu vardır, o da ekonomiye müdahale etmektir.Türkiye’nin yumuşak karnıdır, ekonomi.Eğer ekonomide bir kriz yaratılırsa bunun faturası hükümete çıkarılır. Bu mümkün müdür? Evet mümkündür.
Eskiden neler olup bittiğini anlamayacak kadar geri zekalı olduğum günlerde, bunun belki bir önemi yoktu ama şimdi benim onları dinlememi istemeyeceklerini biliyordum. O yüzden münakaşanın nasıl sonuçlandığını görmeyi beklemeden oradan ayrıldım.
Benim kabristanım kalabalıktı.
Bu hayatta kaybeden olduğumu o sulanacak mezarların sayısının benim tek seferde tek başıma su taşıyamayacağım kadar çok olduğunda fark etmiştim.
Şimdi o mezar taşlarına yenisi ekleniyordu. Göz göre göre yalvarıyordum ölümü bekleyen kadına doktorlara Tanrı'ya..
Elimize bir gül veriliyor,
Biz devamlı onun dikenleriyle uğraşıyoruz..
Ve uğraşımız bitinceye kadarda
O gül soluyor.. 🥀
Nihâyetinde de diyoruz ki:
Elimde birşey mi var, Neye şükredeyim?!
Belki de hastalığımızın şifâsı olan, şükrü bilmeyişimizdeydi mutsuzluğumuz..
Kader genel bir hadisedir onu yazan bizim açımızdan sınır koymuyor. Fakat o sınırlar bizim tarafımızdan anlaşılabilir sınırlar değildir. Dolayısıyla biz kaderi mutlak manada akılla çözebilseydik zaten Tanrı olurduk veya kul olmazdık. Kaderden geleni amenna diyeceğiz, ama mutlaka aklımızın erdiği kadarıyla da tedbirimizi alacağız. Bazı tedbirleri de akıl değil ilham yahut keşif aldırır. Onun için danışırız, bir bilene iltica ederiz. Çünkü ola ki onun kalbini bir güzellik inmiştir ve o size haberdar eder.
Atatürk denizi pek sevdiği ve eski devirden kalma çürük yatla bir iki tehlike atlattığı için hükümet ona Savarona'yı almıştı. O yaz yatla gezintiler yapmaya pek hevesli idi. Yatağa düşünce:
- Bu yatı bir çocuk oyuncağını bekler gibi beklemiştim. Bana hastane mi olacaktı? demişti.
Bir gün de kamarasını serinletmek üzere birkaç yere konan buz dolu leğenleri göstererek:
Benim barsaklarım da sular içinde yüzermiş. Böyle insan yaşar mı? diye gamlandı. :(
İnsan iki şeye çok iyi dikkat etmeli evlat. İçindeki ve dışındaki yürüyüşlerdir hayatı yazan. Çift kişilik taşır her insan. Dış dünyasına yansıyan söylemleriyle, hareketleriyle sergilediği kişilik onun asıl kişiliği sayılmaz. İç dünyasını şekillendiren terkipleriyle bilmediğimiz, bize yansımayan gizemleri biçimlendirir kişinin asıl kimliğini. Kişi hayata gerçek duruşunu beyninde saklı tutar. Biz onun beynini okuyamadığımız için sözlerine, gözlerine ve beden diline bakarak tanımaya çalışırız.