Şifacılık...
Yaşlı kadının dizlerini açık kalmış görünce, dizlerine dokunup soğuk değil mi? Üşümüyor musunuz? diye sorarken, Ayyy! diye irkildi. Hemen elimi çektim. Ne oldu? diye sordum. - Hayır hayır! elini çekme yine oraya koy. Hatta diğer elini de öteki dizime koy. deyince öyle yaptım şaşkınlık içinde kalarak. Sonra gözlerini kapattı ve bir rahatlama çöktü kadının üzerine. - Senin ellerinde ne var? Nasıl da iyi geldi.Sen şifacı mısın? dedi. Dizlerim için o kadar ilaç içiyorum,senin bu dokunuşun kadar rahatlatmadı. Lütfen biraz daha ellerin kalsın orada..dedi. Her zaman öyleydi ama son günlerde şifayı içeren her konuya ilgim arttı. Bitkisel şifalar, enerji şifası... insanın yöneldiği yerler aslında orada bir yaratımı gerçekleştirebileceği yerler oluyor...
22 Şubat 1962: Türkçü Gençler Atsız İçin Telaşlanıyor: 27 Mayıs ihtilali ve 13 Kasım tasfiyesinden sonra ordu içindeki dalgalanmalar devam etmişti. Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında bir cunta kurulmuş ve cunta Millî Birlik Komitesi üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan bazı general ve
Reklam
İlerlemeciler,daha iyiciler ve mükemmeliyetçiler hep pişmanlığa ne hacet,ileride daha iyisini yap derler.Ama neden iyilik yarının daha iyi olmasından ibaret olsun ki?Bir de şu çelişkiye bakalım:Böyle insanlar ne kadar geleceğe yönelirse,ne kadar eylemsizlik korkularından dolayı “daha iyi olma” projelerine devam ederlerse,o kadar kötü biçimde geçmiş tarafından esir alınır,sadece uygulamada değil plan ve kararlarında da geçmişe esir olurlar.Dolayısıyla bugünden ve geçmişten hep kaçmaya çalışırken aslında geçmişin ölü kollarında gittikçe daha da derine batarlar.Tarihin suçunu ne kadar az nesnel görürsek pişmanlık o kadar çok iş başındadır.Dolayısıyla ilkemiz “Pişmanlığı unut,geçmişi gelecekteki iyileşme için göz ardı et!” değil, “Pişman ol ve pişmanlık sayesinde daha iyisini yap!” olmalıdır.
Türkeş ve Arkadaşlarının Tasfiyesi-Gelişen Olaylar: Olaylar hiç de Atsız'ın düşündüğü veya ümit ettiği şekilde gelişmedi. Madanoğlu grubu komiteye hâkim oldu ve 13 Kasım 1960 tarihinde Cemal Gürsel, Millî Birlik Komitesi'ni feshettiğini bir bildiri ile kamuoyuna açıkladı. Türkeş ve 13 arkadaşı ordudan emekli edilerek müşavirlik göreviyle
-Dokunma bana... diye mırıldandı. Senin olana kadar dokunma... Seninim dedim, ama dokunma, kıyma... Ötekiler buradayken, yanlarında olmaz. O burada, tiksiniyorum. - Dilediğin gibi olsun! Aklımdan bile geçirmeyeceğim... Önünde saygıyla eğiliyorum. Evet kötü, adi bir yer burası... Gruşenka'yı kollarından bırakmadan yatağın önünde diz çöktü. Kadın dilini güçlükle oynatarak, -Biliyorum, vahşisin, ama soylusun da! diyordu. Namusla, edeple olmalı bu, bundan sonra öyle olacak... Namuslu davranalım. Hayvanlar gibi değil, iyi olalım... Götür beni buradan, uzağa götür; duydun mu? Burayı istemiyorum, uzaklara... çok uzaklara gidelim..
Sayfa 590 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Ooota’ya göre, Gerçek İnsanlar’ın telepatiden yararlanabilmelerinin nedeni, onların asla yalan söylememesiydi. Bu kabilenin insanları gerçekleri gizlemek, minik ve zararsız yalanlar söylemek nedir bilmezler. Hiç yalan söylemedikleri için saklayacak hiçbir şeyleri de yoktur. Onlar, birbirlerini algılamak için zihinlerini açık tutmaktan ve başkalarına bilgi vermekten yüksünmeyen bir öbek insandır. Ooota bana zihinsel telepatinin işleyişini şöyle açıkladı: sözgelimi iki yaşında bir çocuk ötekinin bir oyuncakla -bir ipe bağlanarak çekilen bir taş olabilir bu- oynadığını görür ve onu elinden almaya niyetlenirse, büyüklerin bu durumu onaylamayan bakışlarını üzerinde hisseder. Bu durumda da başkasının malını izinsiz sahiplenme arzusunun bilindiğini ve de kabullenilmediğini anlar. İkinci çocuksa paylaşmayı ve nesneleri sahiplenmemesi gerektiğini öğrenir. Bu çocuk oyuncakla oynamış ve eğlencenin anısını belleğine kazımıştır, böylece öğrenmiştir ki, arzulanan şey mutluluğun heyecanıdır, nesnenin kendisi değil. Zihinsel telepati; evet, insanlar aslında bu yöntemle iletişim kurmalıydılar. Telepatiyle konuşabildikleri zaman, değişik diller ve alfabeler gibi engeller söz konusu olmaz. Ne var ki, ben biraz düşününce bizim dünyamızda bunun asla işlemeyeceğine karar verdim, çünkü bizler için şirketten çalmak, vergi kaçırmak, her türlü dalevereyi çevirmek sıradan olaylar halindedir. Bu dünyanın insanları asla “açık zihinli” olmaya yanaşmazlar. Saklanacak o kadar çok hile, o kadar çok kırgınlık vardır ki!
Reklam
"Je suis malade tout a fait, mais ce n'est pas trop mauvais d'être malade"* * Hastayım, ama hasta olmak o kadar da kötü bir şey değil. (Fr.)
Sınav nedir? -Acaba bu sınav. Ayetler (doğa yasaları) karşısındaki halleri mi insanların? Her an yaşanan bir şey mi? -Doğa yasaları her an yürürlüktedir. Bu yasalar hem insan bedenin içinde, hemde toplumsal yapıda, hem de evrensel süreklilikte devrededir. İnsan her eyleminde her seçiminde ya da bu yasalar üzerinden bir basamak atlar, ya olduğu yerde sayar, ya da bir basamak geri düşer. Bu durumda, her an yaptığı seçimler üzerine O’ ndan bir geri bildirim alır. Bu geri bildirimin niteliğini belirleyen şey nedir? Yasası… o yasayla ne kadar uyumlu ve uyumsuzsa eylemleri, anlayışı ve yaşantısı; ektiği tohumun ne olduğunun geri bildirimi de buna göre olacaktır. Öyleyse sınav nedir?Geçmek?Kalmak nedir? - Bu geri bildirimler aynı zamanda “deneyimler”. Bu deneyimler olumlu, nötr veya olumsuz olabiliyor. İnsan “Varoluş yasalarına” uygun seçim yaptığında, doğası bunu destekliyor ve yürüdüğü yolda ileri doğru bir adım atmış oluyor. Bu sınavdan geçmek. Bazen yersiz bir şey yapıyor ve zaman kaybediyor. Bu yerinde saymak. Bazen kendi doğasına uymayan eylemlerde bulunuyor. O zaman da geri dönüş negatif oluyor ki, bu da “sınavdan kalmak” anlamına geliyor. -Burada dikkatini çeken şey nedir? Sınavın zamanını, şeklini ve konusunu belirleyen kim? -Bizaat insanın ta kendisi ve eylemleri… -Öyleyse sınavın esası, insanın kendi doğasını öğrenme yolunda yaşadığı inişli çıkışlı deneyimler değil mi? Ve bu sınav aslında “Kendinden kendine” değil mi? -Bu anlamda sınav yoktur ama ekilenin biçilecek sonuçları vardır…
yazık
Aynı hayatın başka bir esası olan hak mefhumuna ait düşüncelerimiz nedir? Kalp ve ruhumuzda bana ne dereceye kadar bağlılık geliştirilmiştir? Bunun gibi, vefa, doğruluk, sadakat, mertlik, acıma, yardım, bağış, sebat, azim vs. gibi, ruhun o haşmetli halleri bizde ne dereceye kadar gelişmiştir? Bugün bile, İstanbul'dan Malta'ya gelen
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.