Selim Işık ve Turgut Özben.. Farklı tercihler yüzünden bir gün yolları ayrılan iki arkadaş! Turgut, bir gün arkadaşı Selim'in intihar ettiğini öğrenir, ve bunun nedenini öğrenmek için Selim'in hayatını, onu intihara götüren sebepleri, günlüklerini, evini, arkadaşlarını araştırmaya başlar. Bir süre sonra ona Olric de katılır! Ve macera başlar. Bu kitabı okumak için hazır olmayı bekledim hep, çünkü bir satırının bile ziyan edilemeyecek önem de olduğunu biliyordum. Ama anladım ki, bu kitabın insana her yaşta katacağı bir şeyler var. Belki daha önce okusaydım, insanları yargılamak konusunda bu kadar aceleci davranmazdım dedim kendi kendime, bazen dedim ki ''Bat, Dünya Bat!'' Selim oldum, bu düzene kızdım.. Turgut oldum, bu düzene ayak uydurdum.. Günseli oldum, sevdiğin insana o ne kadar izin verirse o kadar yaklaşılabileceğini anladım.. Hatta bir Olric'le daha kolay yaşanır aslında diye eğlendim kendimle! Bu kitapla hayatgörüşüdeğişengillerden oldum! Okuyun, okutun!
Hz. Süleyman bir gün gökte tahtı ile dolaşırken kendisine selam veren baykuşun selamını alıp ona sormuş: "Ey baykuş ben biliyorum ki arpa, buğday yemezsin, acaba neden?" "Ya nebiyyallah, Adem ile Havva o hububatı yedikleri için dünyaya sürüldüler. Ben de onun için yemem." Baykuş değil sanki koskoca evliya mübarek... "Ben
Kitap aslında Afganistan'ın küçük bir köyü Şadbağ'da yaşayan Peri ve Abdullah'ın hikayeleri olarak görünse de tam olarak öyle değil, çünkü kitapta çok fazla karakter var ve yazarımız karakterleri kısaca tanıtmak yerine uzun uzun karakter detaylarına girmiş (bir çoğuda gereksiz olarak) ve tek bir hikaye değil, "hikayeler bütünü" çıkmış ortaya. Tam kendinizi olayların akışına kaptırmış, karaktere ısınmaya başlamışken hoop! yazarımız orada kesip bambaşka bir hikayeye geçiş yapmış. Bu yüzden geri çekilip hikayeye geniş bir pencereden bakıp genel bir yorum yapabilmek mümkün değil. Aslında ilk başta bu durum hoşuma gittiyse de bir yerden sonra her şey o kadar karıştı ki kimi, neyi okuduğumu bilemedim ve sürekli geri dönüp hatırlamak zorunda kaldım.
Kitap başlarda sıkıcı gelebilir. Sonrasındaysa elimden bırakamıyordum. Okuyacağım başka kitaplarım olmasaydı eğer tüm gün okuyabilirdim.
Beni bu kadar etkileyen kitabın konusunu size de anlatmak istiyorum:
Ölüm döşeğinde olan yaşlı kadın sırrını damadına son nefesinde açmak için yanına çağırıyor. Kadın damadına; Sovyet idaresinin eline
Bütün bu yazdıklarım uydurma. Aklımdan geçenleri yazmaya cesaret edemiyorum. Alışmış kalıplar içinde bocalıyorum. Kalıbım yok benim: biçimsiz bir şeyim ben. Eriyip dağılıyorum yazarken. Olmuyor. Bana uzak gelen yaşantıları düzmece bir biçimde anlatmaya çabalıyorum. İçinden geldiği gibi anlatsan Selimim. Olmaz. Deli derler adama sonra. Hemen damgayı yapıştırırlar. Daha kötüsü hiçbir şey demezler. Bunu mu yazacaktın derler; ayrıca içim o kadar karışmış ki sahtelikleri ayıplayıp temizleyemiyorum.
Göl
Ebedi gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sahillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir gün, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?
Ey göl, henüz aradan bir sene geçti ancak,
Bu gizli kapaklı işlerden, gerçeklerle yarı gerçekleri birbirinden ayırt etme oyunundan o kadar sıkıldım ki. Belki de bu adamın kimin nesi olduğunu asla öğrenemeyeceğim.
Bu yıl yıl içinde okuduklarimdan biri. Gerçek yaşam öyküsünden alınmış olması beni etkiledi. Çağdaş bir Türk kızının Suriye'ye gelin gitmesini, Centilmen, modern bir kocanın kısa zamanda çekilmez bir kocaya dönüşmesi anlatılıyor. Yaşadıkları o kadar ağır geliyor ki sonunda yavrularını geride bırakıp Türkiye'ye kaçmayı başarıyor.