Denizde yüzmeyi hayata benzetiyorum. Düşünsene, derin maviliklerin ortasında, varoluşunun tuzlu hüznüyle boğuşuyorsun. Ne zaman ki kaslarını gereğinden fazla zorlasan, sanki deniz seninle alay edercesine, seni içine çekiyor, akıntılar arasında çaresiz bırakıyor. Tıpkı hayatta olduğu gibi, çok istediğin her şey, avuçlarının arasından kayan sabun misali, yakalayamıyorsun.
Fakat, ey okur, durup bir nefes almayı öğrendiğinde, dinginlik içinde hareket etmeye başladığında işler değişir. Sanki deniz, sana kollarını açar, seninle birlikte dalgaların üzerinde dans eder. Hayat da öyle değil midir? Sakin ve uyumlu bir ritimle yol aldığında, her şeyin akışına bırakır kendini. O zaman, denizle dans eder gibi, hayatın da ritmine uyarsın.
Ne biz o devasa denize hükmedebiliriz, ne de hayatın akıntılarına. Ancak, doğru zamanda, doğru şekilde kulaç attığımızda, bu akışta kaybolmak yerine, onunla birlikte yol alırız. Rüzgarın yönüne göre yelken açmak, dalgaların ahengine kapılmak, suyun kaldırma kuvvetine güvenmek... Hayatta da aynı değil midir? Doğru yerde durup, doğru hamleyi yaptığında, bu koca okyanus seni taşıyıverir.
İşte o zaman, hem denizde hem de hayatta başarılı oluruz. Denizin ve hayatın büyüklüğü, onların akışına kendimizi bırakmayı bildiğimizde, bize yol gösteren bir rehber olur. Hem dalgalarla hem de kaderle dans edebilmek, işte bütün mesele bu