Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi annen yoksa kimsen yok.
Oblomov rüyasında, çoktan ölmüş annesini görünce sevinç ve sevgiyle ürperdi; uykuda olmasına rağmen kirpiklerinin arasından iki damla sıcak yaş süzüldü ve yanaklarının üstünde kaldı.
Hatıralar mutlu bir hayatın hatıraları olursa güzeldir; insana güç kapanmış yaraları hatırlatınca acı şeylerdir.
Reklam
“Kaç yıldır aşkın varlığı için sabrediyor, yüreğinin değerini kaybetme gücünü harcamıyordum. Ne kadar bekledim! Ama ne iyi etmişim: bir insanın var olabileceği en büyük mutluluk budur."
Kim uğraşacak şimdi”)
Değişikliklerin bir yararı olabilirdi belki ama insanı huzursuz da ederlerdi, rahatını kaçırırlardı. Uğraş, çalış, öteye beriye koştur dur, arabaya binip bir yerlere git, bir yerde durma, alışveriş yap ya da bir şeyler yaz… Anlayacağın, bir telaş, bir koşturmaca, şaka değil!..
Bırakın yaşam alanın olsun!
Başkalarının pek sevdiği çeşitliliği, değişikliği, rastlantıları ne yapacaklardı? Varsın başkaları tatsındı o hazları; onların, Oblomovların işi yoktu böyle şeylerle. Varsın, başkaları nasıl istiyorlarsa öyle yaşasındı.
Bir erkeğin gönlünden, hiç farkına varmadan gelip geçen şeyleri bir genç kız inanılmaz bir çabuklukla yakalar; gözleri, onların peşine takılır, geçerken çizdikleri yol, hafızalarında silinmez izler bırakır. Erkeğe gerçeklerin apaçık gösterilmesi gereken yerde, kadına hafif bir rüzgâr, işitilmez bir hava ürpermesi yeter.
Reklam
Mesajlara cevap vermoooyooorummm”)
Başka bir hayat istemiyorlardı. Sevemezlerdi de başka türlü bir yaşamı. Olaylar hayatlarına, ne çeşit olursa olsun, birtakım değişiklikler getirecek olsaydı, üzülürlerdi. Yarın bugüne, bir sonraki gün de yarına benzemeyecek kuşkusu içlerini kemirirdi.
Ormandaki ağaçlar aynı ağaçlardı, fakat çıkardıkları seslerin belirli bir anlamı vardı artık.
Hayat çiçeğim soldu, geriye yalnızca dikenleri kaldı.
Artık anlamaya başlıyoruz ki karşıtlık bir sevgi yaratmıyorsa bile ona hiç de engel olmuyor.
Reklam
- Demin bana yüzümün pörsümüş, tazeliğini yitirmiş olduğunu söyledin. Doğru, ben yıpranmış bir elbise gibiyim; nedeni de ne iklim, ne de iş yorgunluğu. On iki yildur içimdeki ateş, yakacak hiçbir şey bulamayınca kapalı kaldı, kendi zindanını yaktı ve söndü. On iki yil geçti, sevgili Andrey; artık bu uykudan uyanmak isteğini bile duymaz oldum. Ştolts sabırsızlandı: - Niçin kendini çıkarmadın bu bataktan? Niçin, susup oturmakta ayak direyecek yerde, kendini kurtarmadın? -Kurtarıp da nereye gidecektim sanki? - Nereye mi? Hiç değilse Volga'ya, köylülerin yanına. Orada yapılacak daha iyi şeyler var. Hayatının bir anlamı olurdu; bir amacın, bir işin olurdu; Sibirya'ya, Şitka'ya bile giderdim ben olsam.. - Sen de insana her zaman öyle çetin yollar teklif edersin ki. Hem sonra yalnız ben mi böyleyim? Mihailov, Petrov. Semyonov, Stepanov... Saymakla bitmez; bir alay insan, hepsi böyle. Oblomov'un itirafları Ştolts'a dokunmuştu. Bir şey söylemedi, içini çekti; biraz sonra: - Evet, dedi; zaman insanları değiştiriyor; ben seni bu durumda bırakmam artık, alıp götüreceğim seni.
Ştolts gülerek: - Oblomovluk! Oblomovluk bunlar! dedi. Şamdanını aldı, iyi geceler deyip odasına gitti. Kapıdan çikarken Oblomov'a döndü: -Ya simdi ya hiçbir zaman, unutma, dedi ve kapıyı ardından kapadı.
Biliyor musun Andrey, benim içimde ne yakıcı, ne de kurtarıcı hiçbir ateş yanmadı. Hayatımda hiçbir zaman başkalarınınki gibi gittikçe renklenen, parlak bir güne çevrilen bir sabah olmadı; bir sabah ki yakıcı öğlesi geçtikten sonra ravaş yavaş solsun ve kendiliğinden akşama karışsın. Hayır, benim hayatım, sönmüş başladı. Tuhaf, fakat böyle. Kendini bilir bilmez sönmeye başladığımı hissettim. Sönüşüm dairede, evrak başında oturduğum zaman başladı; sonra kitapları okuyup da onlarda hayatta kullanamayacağım gerçekler buldukça, dostlar arasında dedikodular, alaylar, soğuk, kötü boş gevezelikler dinledikçe, gayesiz, sevgisiz toplantılara gittikçe daha da kötü oldum.
Hatta onlara kalbimden de söz ederdim; ama sen yokken... Gülersin diye korkardım.. Öldu ve bir daha dirilmedi. Nereye gitti bütün bunlar, niçin bu ates söndü? Anlamıyorum. Başımdan öyle büyük felaketler. kasırgalar da geçmedi. Hiçbir sey kaybetmedim. Vicdanımda hiçbir leke yok, cam gibi tertemiz, gururumu kıracak hiçbir sey olmadı. Tanrı bilir niçin hayatm böyle harcandı: gitti.
İçindeki kavganın üstesinden gelmeye çalıştığı belliydi, ancak aklı hâlâ bu kavgaya yardımcı olmuyordu.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.