Büyükler rakamlara bayılırlar. Onlara yeni bir arkadaşınızdan söz ettiğiniz zaman, size esas sormaları gereken sorulan sormazlar. Mesela asla şunları merak etmezler: “Arkadaşının sesi nasıl? Hangi oyunları seviyor? Kelebek koleksiyonu var mı?” Onun
yerine, “Arkadaşın kaç yaşında?” diye sorarlar. “Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası ne kadar para kazanıyor?” Onu yalnızca bunlarla tanıyabileceklerini sanırlar. Eğer büyüklere, “Kırmızı tuğlalı güzel bir ev gördüm, pencerelerinde sardunyalar ve çatısında kumrular vardı...” derseniz, bu evi bir türlü hayallerinde canlandıramazlar. Onlara şöyle demeniz gerekir: “Yüz bin franklık bir ev gördüm.” O zaman
şöyle haykırırlar: “Ah, ne kadar da güzel!”
"Bir zamanlar biz bir toplum idik, bir medeniyete ait idik, kendimizi bir kültürün, bir ailenin içerisinde hissediyorduk, ailemiz vardı, sokağımız vardı, mahallemiz vardı, toplumumuz vardı, problemimiz sadece bizim problemimiz değildi, aynı zamanda ailemizin, sokağımızın, mahallemizin de problemiydi ... Anlayışımız önce bizim anlayışımızdı ama mahallemizin de anlayışıydı. Oysa şimdi, kalabalıklar hâlinde yaşıyoruz, fakat tek tek hayatlar yaşıyoruz, tek başına."
~