Musa ve Tektanrıcılık kitabını okuduktan sonra karar vermiş. Acaba Hz Musa Akhenaton muydu, sıkı bir takipçisi miydi, yoksa hiçbirisi miydi diyerek de yola çıkmıştır. Kendine özgü kurgusu ile
Çocukken şöyle dua ederdim Tanrı’ya:
Tanrım bana hiç erimeyen,
Kırmızı bir bonbon şekeri yolla.
Eski tül perdelerden gelinlik biçerdik
Kardeşimle kendimize durmadan,
Olmayan çayları,
Olmayan fincanlardan içerdik.
Olmayan kapıları açardık,
Olmayan ziller çaldığında.
Siyah papyonlu olurdu mutlaka
Resim defterimizdeki damat.
Yedi günde yarattığımız
Vuslat gibi güzel bir sabah güneşi gülüşlerin.
Biz birbiriyle genişleyen, kenetlenen ve sonsuzlaşan
tek ruhuz..
Gel Şems'im, ayakların kudüm olsun, kolların rebap, soluğun ney olup vuslat müjdesini üfleyerek gel.
Nasıl bir pınarsın sen Şems? İçtikçe susadığım. Nasıl bir ateşsin sen ey Şems?
Yandıkça serinlediğim.
Sen görünüşte etten kemikten
Yazmak hakkında bildiklerimin çoğunu Derek Hartfield'dan öğrendim. Hemen hemen her şeyi demek daha doğru olur belki de. Ne yazık ki, Derek Hartfield'ın kendisi tam manasıyla “kısır” bir yazardı. Eserlerini okursanız siz de anlarsınız. Cümleleri anlaşılmazdır, olay örgüsü dağınık, konuları da çocuksudur. Bunlara rağmen kelimeleri silah
9 yaşımda başladı bu hayatın zorluğu.
üstesinden gelmeyi öğrendim, baş etmeyi öğrendim.
sabırla beklemeyi,umutla yeşermeyi öğrendim.
ağlamak bir yana dursun, put gibi durmayı başardım ben.
sana karşı.
mimiksiz.
sen, sana iyi davranan herkesi karşına aldın.
hissettirmediğin her duygu için günden güne yan.
olur mu?
kardeşlerimin döktüğü her gözyaşı için özür dile.
dile ki şefkatsiz kalmış kalpleri biraz olsun soğusun.
bırak parayı, hırsı.
sen sana düşen görevi yap.
teşekkür edeceğim tek konu var sana.
anne olmadan anneliği tattırdın bana.
Şakacı bir tavırla başını salladı, "Korkusuzluğum seni ve Karl'ı endişelendiriyorsa özür dilerim" dedi, "ama ben delice bir cesaret göstermiyorum. Ben sadece bunun tamamen adil bir evren olduğunu ve bizim sadece deneyimlemeyi seçmiş olduğumuz şeyi deneyimleyebileceğimizi söyleyen Makro felsefeye inanıyorum. Herkes eninde sonunda 'her şeyin bir olduğu gerçeğini öğrenecek. Böylece uzun vadede, gelecek ancak daha iyi, daha farkında ve daha sevecen olabilir. Gelişmek için kendi seçtiklerimin dışında başıma hiçbir şey gelemez. Öyleyse ortada korkacak ne var?"
Başımı iki yana sallayarak "Bu Makro görüşü yaşamına uygulamayı bu kadar çabuk nasıl öğrenebildiğini hâlâ anlayamıyorum" diye karşılık verdim.
"İnsanların tüm sorunlarına hayattaki kaçınılmaz deği şikliklere direnmenin ve onlarla savaşmanın neden olduğunu sen söylememiş miydin?" diye hatırlattı.
"Evet" dedim. "Ancak, ben..."
"Öyleyse şunu anlamaya çalış” diye sözümü kesti, "benim yaşamımda o kadar çok değişiklik meydana geldi ki, ben deği şimden zevk almayı öğrendim."