Zaman makinası olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma dönseydim kendime şunları söylerdim;
En önemli şey aşk! onu doya doya yaşa, bu bir...
Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapamıyorsan boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın.
Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin dilini ısır
"Mektubunu aldım.
'Ben fena kız değilim, senin meyus olamayıp saadetin için
hayatımı şimdi fedaya hazırım!' diyorsun Aliye, bana böyle şeyler yazma…
Sonra ben sana deli gibi âşık olurum.
Mektubundaki 'Beni istediğim kadar sevmezsen ölürüm'
cümlesini belki elli defa okudum.
Ah Aliye, seni isteyebileceğinden çok seveceğim…
Etrafın seni sıktığı zaman kitap oku…
Ben şimdiye kadar her şeyden çok kitaplarımı severdim.
Bundan sonra her şeyden çok seni seveceğim ve kitapları
beraber seveceğiz. İnsan muhitin bayağı, manasız, soğuk
tesirlerinden kurtulmak istediği zaman yalnız okumak fayda verir.
Bana en felaketli günlerimde kitaplarım arkadaş olmuştu.
Fakat bu yetmiyor.
Şiirlerimde de gördün ki kitaplara rağmen çok ıstırap çektim.
Çünkü candan bir insanım yoktu.
Sen benim yarım kalan tarafımı ikmal edeceksin…
Uzun, çok uzun şeyler yaz…
Seni hasretle kucaklarım benim birtanecik Aliye’m.
Küçük resim öyle gözümü yumup bakacak gibi fena değildi.
Sen en fena resimde bile güzelsin Aliye.
Sen her zaman herkesten güzelsin…"
Ancak sana bir tavsiye: Evvela, bugüne kadar başına gelen kötü şeyleri alt alta yazıp oku. Bunca kötü şeye rağmen ben nasıl yaşamış, ayakta kalmışım dersin. Sonra da şu anki dertlerini yaz.Yine, bunca şeye karşı nasıl oluyor da hâlâ nefes alabiliyorum diyeceksin. İşin ilginç yanı şu ki, gelecekte de kötü şeyler yaşayacaksın. O zaman da aynı şeyleri düşüneceksin. Ama bak; yaşadın, yaşıyorsun ve yaşayacaksın. Hayat, senden bıkıp yerine başkasını alana kadar bu döngü devam edecek.