Çok güzeldi. Betimlemeler, olay örgüsü ve karakterler o kadar yerindeydi ki; sanki kendiniz yaşıyormuş gibi hissedip hayal gücünüzün sınırlarını aşıyorsunuz. Sevdiğim üç tür bir araya getirilip mükemmel bir kitap yapılmış adeta: Fantastik, macera, gizem...
1886 yılının sonbaharında, Amsterdam'daki Küçük Lale Yetimhanesi'ne sıradışı bir şekilde beş bebek terk edilmişti ve Bebek Terk Etme Kuralları'na o zamana kadar uymayan hiç görülmemişti. İlki teneke bir alet kutusunda, ikincisi bir kömür kovasında, üçüncüsü bir piknik sepetinde, dördüncüsü bir tahıl çuvalının içinde ve beşincisi de tabut şeklindeki bir sepette terk edilmişlerdi.
Bu beş bebek, büyüdüklerinde bile diğerlerinden daha farklı ve sıradışı görünüyorlardı. Lotta, Egg, Fenna, Sem ve Milou... Bir gün süpheli ve tuhaf bir adam onları evlat edinmeye geldiğinde, bütün macera işte tam burada başlıyordu. Bu macerada hepsi birbirini tıpkı öz kardeşlermiş gibi koruyacaktı. Ne pahasına olursa olsun... Milou ise ailesini bulmaya kararlıydı. Ama bu iş biraz fazla karışıktı...
Daha fazla anlatmayayım yoksa duramam.