"Size uymayan ve istediğiniz hayatı size vermeyen kelime dağarcığından olabildiğince kendinizi kurtarmanız gerekir."
Reklam
Hal
Griydim. Sütbeyaz ile kuzgunî siyah arasında, grinin tüm tonları dünyama giriyordu. Gün geliyor, an oluyor, iman dünyamı nurlandırıyor; ışıtıyor ve ısıtıyordu. Gün geliyor, an oluyor, dünyevilikler dünyamı karartıyor; kavuruyor ve yakıyordu. Hayatımda, mü'minâne bir halin ne denli büyük bir nimet olduğunu; herşeyi nasıl da birer 'nimet' ve hediye kıldığını; herşeyden nasıl da O'na giden bir yol açtığını anladığım anlar vardı. Bir martı gibi hür, melekût diyarının tatlı nesimiyle havalandığım, semalarda gezindiğim zamanlar vardı. Ama tersi de vardı. Dünyevî bir korkuya, endişeye, öfkeye kapıldığım; nefsanî sevmekler uğruna alçaldığım, olabildiğince alçaldığım anlarım da vardı. ... Herşeyi ve herkesi bir yere yerleştirmeye alışmış aklım, kendimi nereye koyacaktı?
Tefekkür için durmadan farklı şeyler arıyorsun ve olabildiğince uzaklara bakmaya çalışıyorsun, önünde durduğum halde en son beni görüyorsun. Ve aslında sen, neye nasıl bakman gerektiğini ve nasıl görmen gerektiğini bilmiyorsun. Oysa sen Allah'ın yaratmış olduğu kulları her gün görüyorsun ve O'nun yaratmış olduğu nimetleri her gün yiyorsun, buna rağmen Rabbinin yarattıkları üzerinde tefekkür edip de O'nu tanımak için, hâlâ özel bir zaman ve özel bir mekân mı arıyorsun? Sen, o özel zamanın ve mekânın içindesin... Ve sen daha farklı bakmalısın yaratılanlara... Bir insan vardır ki baktığında ağaca, görür sadece ondaki güzelliği, Allah'ın onu ne kadar güzel yarattığını anlar ve O'nu tesbih eder. Bir insan da vardır ki baktığında ağaca, görür ondaki yaprağın en uç noktasına su taşıyan odun kanallarını, besin kanallarını. Ve o yapraktaki her bir hücreyi, onda gerçekleşen kimyasal olayları görür. Biri Allahı bu bakışlarla tanısa da eksik tanırken, diğeri sadece bilimsel olarak bakar ve yetinir. Oysa senin bakışların bu ikisinin gördüğünü görmeli, eksiksiz bakan, eksiksiz tanır. Sen bütün kâinatı tanımalısın ki bütün kâinat sana Rabbini tanıtsın."
Sayfa 31 - Beka YayınlarıKitabı okuyor
Pek çok kişi olabildiğince zengin olmak ister, fakat Aristoteles, paranın fazlasının hızla iyi bir şey olmaktan çıkarak, dikkatimizi hayatta esas önemli olan şeylerden uzaklaştırdığını savunur. 19. yüzyıl felsefecisi Henry David Thoreau gibi daha sonraki sadelik savunucuları da, iyi yaşamak için çok az şeye ihtiyaç olduğu halde, insanların
İletişim YayınlarıKitabı okuyacak
... gezegendeki bütün kuşların insanları dışkılarıyla bombardımana tutmalarını, olabildiğince kessssin nişan alarak organik atıklarıyla insanların en ayırt edici özzelliğini hedef almalarını öneriyorum: kibirlerini.
Reklam
Günün birinde sizi öldürürsem, kendimi de öldürmem gerekir; ama yokluğunuzun katlanılmaz acısını daha uzun hissetmek için olabildiğince geç öldürürüm kendimi.
Kişiliğin bireyleşebilmesi için, insanın kendisine ilişkin gerçekleri olabildiğince bilinçlendirebilmesi gerekir. Ne var ki birçok insan kendini tanımak için çaba göstermeksizin yaşamına anlam katabilmeyi umar ve beklediklerini bulabilmek için bir mucizenin gerçekleşmesini bekler.
İlişkilerimizin olabildiğince basit olması ve hatta yaşam tarzımızın, can sıkıntısına yol açmayacak ölçüde yek biçimliliği, bizi mutlu kılacaktır; çünkü yaşamın kendisini ve bunun sonucunda yaşamın en önemli yükünü de en az duyumsamamızı sağlayacaktır: Yaşam, dalgasız ve girdapsız, bir dere gibi akıp gidecektir.
Sayfa 129 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
"Hepimizin özgür iradesi vardır ama ancak gözlerimizi, geçmişimizin ve bugünümüzün gerçeklerine açtığımız zaman özgür iradeden olabildiğince yararlanırız."
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.