Temelde Batılılaşmaya evet dedikten sonra, yani Batıcı olmaya karar verdikten sonra, Batı'nın içindeki ayrımlar, ayrılıklar bir Batıcıya önemli görünebilir. Nitekim bu yüzden birbirlerini faşistlikle, komünistlikle yahut materyalist veya spiritualist olmakla suçlayabilmektedirler. Oysa olaya Müslümanca bir açıdan bakıldığında bütün bu tartışmaların, yumurtayı sivri ucundan mı kırmalı, yoksa yassı ucundan mı kırmalı tartışmasından daha anlamlı olmadığı görülecektir.
Bir anda her şeyi anlamak gerekmez, doğrudan mükemmellikten başlamak gerekmez! Mükemmelliğe ulaşmak için önce çok şeyi anlamamak gerekir. Gereğinden fazla anlarsak belki iyi anlayamayız.
Her değişim olabilir insanda, her şeye benzeyebilir insan! Bugünün ateşli delikanlısına yaşlılık hallerini gösterecek olsanız nasıl da korkuyla yerinden fırlardı! Tatlı gençlik yıllarından, ileri yaşların sert, katı yıllarına giderken tüm insancıl eğilimlerinizi, duygularınızı yanınıza almayı unutmayın, yolda bırakmayın onları, sonra yerlerinden kaldıramazsınız. Hemen ileride sizi beklemekte olan yaşlılık korkunçtur, hiçbir şeyi geri vermez! Mezar bile ondan daha merhametli, daha lütufkârdır, '' Burada bir insan gömülüdür! '' diye yazar çünkü mezarın üzerinde; ama yaşlılığın insanlıktan çıkmış soğuk, duygusuz çizgilerinde okunacak hiçbir şey yoktur.
Konuşmakta olan iki kişiden biri, kim bilir neden, birdenbire konuşmakta olduğu adama değil, bir rastlantıyla oraya gelen, hiç tanımadığı üçüncü bir kişiye dönerek sözlerini sürdürür; üstelik bunu o yabancıdan bir karşılık, bir onay ya da herhangi bir görüş alamayacağını bile bile, onu sanki aracı olmaya çağırıyormuş gibi, gözlerini gözlerine dikerek yapar; öncesini sonrasını bilmediği bir konuda yanıt vermesi mi, yoksa incelik kurallarını gözeterek bir süre durduktan sonra çekip gitmesi mi gerektiğine karar veremeyen yabancı da ne yapacağını şaşırır.
Evet, bu toprakların çocukları, yeni bir şey ortaya koymayı marifet addettikçe, bir türlü kendileri kalmayı beceremiyorlar; bir türlü tarihlerini ve coğrafyalarını kendi bütünlüğü ve sürekliliği içinde algılayamıyorlar. Yapısal bütünlüğü parçalanmış, tarihsel sürekliliği kesintiye uğramış böylesi bir dünya tasavvuruna saplanıp kaldıkça da yeniden ve bir daha o muhteşem İmparatorluk ufkuna, o muazzam İstanbul ufkuna yerleşmek imkanını ele geçiremiyorlar. Oysa bir kez, evet bir kez o ufuktan dünyaya bakmayı denerlerse, eksik parçalar yerini bulacak ve keşf-i kadim çabası daha önce olduğu gibi bugün de kendilerine güç ve kuvvet verecektir!