Herkese sirayet etmesini istediğim bir huyum var: Her işittiğini ve gördüğünü tesbit etme huyları.. Şifahî olmayı, memleketimizin iyi hususiyetlerini, başkalarına ve gelecek nesillere duyuramamanın suçlusu sayarım.
Sermayedara "işveren" pâyesini tevcih eden bir cemiyet elbette ki liberalizmi takdis etmektedir. İşveren, bir alay baldırı çıplağa, işsize, aça... "İşveren", devlet gibi, Tanrı gibi bir velinimet. Ya iş vermezse? Feodal çağın "ağa"sı da öyle bir velinimetti. Hala geniş halk tabakaları bu "ağa"nın sayesinde yaşadığına inanır. İşveren, ağa'nın şehirlisi. Garibi şurada ki bu tâbir sol cenah tarafından da benimsenmiş.
İsa Golgota'ya çıkarken tökezlemeden önce
Önü sıra sendeleyip ayağı burkulan bendim
Yar idim dulda saydı beni açmak isteyen gonca
Dert oldum Hira'ya beni teskine geldi Efendim
İlk ben üşüdüm sonradır Tur-i Sina'daki sağnak
Dağa çıktım kurdu geberttim beni korkuttu keme
Çalmadığım kapı kalmadı can evimden taşarak
Duyan olmadı avazım ki desin Hallaç kekeme
İlenen oylumsuz kalır kargışın imza yeri boş
Aşka düşmek eceliyse bedeni çoşturur anız
Ruh körelten çare bulmaz ilaç olmaz telaşlı döş
Pis mürekkeple çürük dil tokuşturanlardansanız
Kul beni bilmeyişin vakti ecelden kim sıyıra
Bir benim sayıklayan Adem'i imla eden adı
Bu yüzden bana değmeden dünyadan bir üvendire
Gittim çekip başımı gittim hakikat duraksadı.
Cengîz'e, Hülâgü'ya, Timurleng'e, Yezîd'e
Rahmetler okuttun ne kerâmet, ne füsûndur
Ey heykelini kendi yapan gâfil-i ferdâ
Târih senin ömr-i medîdinden uzundur.
-Hafız Yûsuf Cemil
İçin için gönül ağlar figâne hâcet yok
Niçin niçin gönül ağlar beyane hâcet yok Lisân-ı gamzene dil aşina-yı râz olalı
Lisân-ı hâl ile de tercemâne hâcet yok
A nûr-ı dîde sana hâk-pây-i kahr olalı
Ulüvv-i şöhrete, ikbâl ü şâne hâcet yok
Bu hûn-i dil bana câm-ı kader nasîbesidir
Elimde bâde-i pür imtinâne hâcet yok
O Yûsufum ki yeter çâk-ı pîrehen şâhid
Delîl-i ismet-i vicdân u câne hâcet yok
-Hafız Yûsuf Cemil
Yâni: "Feryat ve figan istemem, gönlüm için için ağlıyor. Niçin ağladığımı da hiç sorma. Senin gözlerinin ifade ettiği gizli sırları, benim gönlüm anladı. Artık hâl diliyle ona tercümanlığa lüzum yok. Ben senin ayağının toprağı olarak kahrolup giderim. Benim artık makama, mevkiye, şâna, şöhrete ihtiyacım yok. Bu kan ağlayan gönlüm bana kaderin sunduğu bir nasiptir. Artık minnet altında başka içki istemem. Benim palaspârelere bürünmüş varlığım, tıpkı Hazret-i Yûsuf gibi vicdan ismetime başka delil aratmaya hâcet bırakmaz."