"Sonunda Tanrı sonsuza dek en değerli varlığım olarak kalacak, çünkü bana işlediğim günaha yol açan kişiden değil, günahımdan nefret etmeyi armağan etti. Gereken özveri yapıldı dostum. Gördüğünüz gibi, gözyaşı dökmeden olmadı bu iş. Sizin de çok sevmiş olduğunuz, ama yüzüstü bıraktığım varlıkların sevgisi ağır bastı. Korkunç ama bağışlayıcı Tanrı, artık analarının suçlarından dolayı onlardan öç almayacak. Elveda Julien, insanlara karşı dürüst olun. "
Sayfa 216 - M. de RenalKitabı okudu
Özlemlerinin gök mavisi yuvasına yuvarlanarak, ruhum tam bir dinginliğe kavuşurken bir hiç olmanın zevkine vardım. Başarısızlıklardan, umutsuzluktan örülü bir ruhsal zemini olmayan, akıldan çıkmaz anlardan hiç keyif almadım belki de. Bütün özgür saatlerimde uyuyan bir ıstırap vardı, bilincimin duvarlarının ardında, başka bahçelerde belli belirsiz çiçekler açardı; hüzün çiçeklerinin kokusu ve hatta rengi sezgilerimle duvarları aşardı gene de ve yaşamanın verdiği uyuşukluğumla yıpranan öbür taraf –güllerin açtığı yer–, varlığımın karmaşık sırrında benim tarafımdan hiç ayrılmadı. Hayatımın nehri bilmediğim iç denizlerde kayboldu. (...) Hayatımın en mutlu anları düşlerimdi – hüzünlü düşler; içlerinde biriken sularda kör bir Narkissos gibi kendime bakardım, su kenarlarının serinliğinin tadını almış, geceleyin görebilen, eski bir gönül gözüyle bedeninin suya eğildiğini hissetmiş bir Narkissos, düşlerin en gizli yerinde yaşanan o soyut düşüncelere fısıldanmış bir gönül gözüydü bu. (...) En hoşumuza giden çiçek karanfildi, belki de incelikler istemediğinden. (...) Vatanımız güllerin gelemeyeceği kadar uzaktı. Bahçemizdeki şelalelerden akan suyu, sessizlik köpükleri sarardı. (...) Dostluğa az da olsa yeteneğim vardı, ama hiç dostum olmadı, ya beni hayal kırıklığına uğrattılar ya da dostluk kavramı, düşlerimin bir hatasıydı. Hep insanlardan uzak yaşadım, yalnızlığım arttıkça da kendimi daha iyi keşfettim.
Reklam
İnanç Üzerine
“Ne demek istediğinizi anlayamıyorum. Sizi kızdırmak içi söylemedim bunu kuşkusuz. Hem inanın, Tanrı'ya inanırım. Ama bu söylediğiniz sırları insanoğlunun aklı çözeli çok oluyor. Henüz çözülmemiş olanları varsa, belki onlar da kısa zaman içinde çözüleceklerdir. Botanikle uğraşan insan, bir ağacın nasıl büyüdüğünü biliyor. Fizyolog, anatomist
Satranç Çeşitlemeleri
18. yüzyılın ortalarında, Marsilya kentinin liman bölgesinde, satrancın piyonsuz oynandığı anlatılır; bu yüzden de tek sıra halinde daha korunmasız olduğundan, karşılaşmalar daha kısa sürermiş. 17.yüzyılın başında, her oyuncu arka sırayı (şah, vezir, filler, kaleler, atlar) keyfince doğru buldukları biçimde yerleştirebilirlermiş oysa aynı dönemde Floransa'da bir süreliğine matın sadece vezir üzerinden yapılabilme kuralı varmış. Satrancın gördüğü çeşitlemeler çoktur. Galicia'ya yaptığım bir yolculuk sırasında, bir kahvede şaşkınlıkla oyuncuların düzenli aralıklarla piyonlarını geri çektiklerini izledim. Satranç oyuncusu olan bir dostum, bu âdetten hiç haberi olmadığını itiraf etti ama pek uzak sayılmayacak bir dönemde Finlandiya'da satranç taşlarında belirli bir değer düzenine uyuduğunu -iskambilde olduğu gibi katı bir hiyerarşiyle- öyle bir kale sadece vezir tarafından alınabilir ve bir at fili kesinlikle tehdit edemezmiş. Bildiğim bütün çeşitlemeler arasında, Kaliforniyalı bir fizikçinin 1957 yılında tasarlamış olduğu kadar ilgimi çeken başka bir çeşitleme olmadı. Onun katkısı çok basit, bir o kadar da radikaldi; satrançta oyunlar sadece şahın mat edilmesiyle değil, rakibin bütün taşlarının yok olmasıyla sona eriyordu. Her iki şahın da satranç tahtası üzerinde olmadığı birçok oyunun uzunlamasına sürdüğü görülmüştü. Kimi karşılaşmalar, fillerle atlar arasında imkânsız bir düelloya takılıp berabere bitmişti.
Sayfa 28 - Alakarga Yayıncılık, 1.Basım: Haziran 2015, İstanbulKitabı okudu
ilk şey
Nasıl şekil vereyim sana ey bu dostu ondan o mu ayırdı? şeyi adlandırdım,­ dedim: mal edindim. ancak sen şimdi ürkersin ve adın ürkeri adlandınyorum? bu senin mekanın? senin ışığını değiştirdi ama benim nefsim olmadı? ben sen? ancak ışığın uzaklaşıp yayılmadıateşi birikti köklerim üstünden gelip gidecek sözcüklerimi uyararakyavaşça nerede, hangi, nasıl adlandırayım seni, sana nasıl şekil vereyim, ey dostum?
ABD'lilerle 1920'li yıllardan beri içlidışlı olan Kasım Gülek, Unification Church elemanlarının da katıldığı ilk toplantıyı, 1982'de İstanbul'da gerçekleştirmiş. Bu toplantılarda Moon'un Ortadoğu Temsilcisi, Thomas Cromvvell başta olmak üzere Moon'un örgütlerinden ve yerlilerden birçok yönetici katılmıştı. [811] Toplantıların konuları da ilginç;
Sayfa 486Kitabı okudu
Geri110
106 öğeden 101 ile 106 arasındakiler gösteriliyor.