Cristopher Isherwood, Hoşçakal Berlin’e bir fotoğraf metaforuyla başlar: “Objektifi açık bir fotoğraf makinesiyim ben, hayli edilgen, kayıt yapıyorum, düşünmüyorum. Karşı penceredeki tiraş olan adamı, saçını yıkayan kimonolu kadını kaydediyorum. Günün birinde bütün bunların banyo edilmesi, özenle basılması, sabitlenmesi gerekecek.” Ne var ki edilgen tarafsız gözlemciler olabileceğimizi düşünürsek kendimizi yanıltmış oluruz. Bilelim ya da bilmeyelim amaçlamış olalım ya da olmayalım, her algıyı her sahneyi biz şekillendiririz. Bizler çektiğimiz filmin yönetmenleriyiz aynı zamanda oyuncularıyız da: her kare, her an, bizleriz, bizlerdendir
Biz insanlar hataya açık, zayıf ve kusurlu, ama aynı zamanda büyük bir esnekliğe ve yaratıcılıa sahip belleklerle donatılmışız. Kaynak karmaşası veya kaynağa karşı kayıtsızlık paradoksal bir biçimde güçlü yanımız olabilir. Bütün bilgi kaynaklarımızı etiketleyebilseydik genellikle ilgisiz bir sürü malumatın altında ezilir giderdik. Kaynağa ayıtsızlık okuduklarımızı, bize anlatılanları, başkalarınız söylediklerini, düşündüklerini, yazdıklarını ve resmettiklerini sanki birinci elden deneyimlermiş gibi yoğun ve zengin biçimde özümsememizi sağlar. Bu sayede başkalarının gözleriyle görür, kulaklarıyla duyarız, başka zihinlere girer, bütün bir kültürün sanatını, bilimini ve dinini özümseriz, ortak akla ve bilgi birikimine dahill olur ve katkıda bulunuruz. Bellek, yalnızca deneyimden değil, zihinlerin etkileşiminden de kaynaklanır.
Freud gibi bunca yayın yapmış kişilerin bile en ikna edici ve en yenilikçi düşüncelerinin yalnızca mektuplarında ve günlüklerinde ortaya çıkması çok tuhaf ve ilgi çekicidir
Tungsten Dayı kitabını okuyanlar bilir, Oliver Sack "bütün disiplinler arasında rahatlıkla dolaşabilecek" alt yapıya sahiptir. Ölümünden önce yazdığı bu son kitabında kendi tarzıyla, bellek, bilinç, zaman zaman müzdarip olduğu kriptomnezi vs konularına değiniyor.
Kitap Sacks nihai baskısının son okumasını yapmadan basılıyor ve bu yer yer kendisini hissettiriyor.
Her bölüm aktardığı konulara giriş niteliğinde olup, sonrasında bir çok okuma isteği uyandırıyor.
Bilinç NehriOliver Sacks · Yapı Kredi Yayınları · 2019143 okunma
Bazan caddelerde hızla yürürken duruverir, bunca insanın nereye koşuşturduğunu, "ne yaşamakta" olduğunu düşünürüm. Bernhard bu kitabında ne kadarı kurgu ne kadarı gerçek bilinmez bir anlığına temas sağladığı kimseler hakkında kısacık hikayeler / anekdotlar yazmış.
Her biri roman konusu olabilecek bu kısa kesitler Bernhard'ın pesimist dünyasına girmek için güzel bir eser. Kim bilir belki kendisi de karşılaştığı bu kimseleri kitaplaştıracaktı.
Ses TaklitçisiThomas Bernhard · Yapı Kredi Yayınları · 2020282 okunma
İnsan ne denli garip bir varlık. Sürekli kendisinin "en iyi" olduğu yanılgısı, karşısındakileri nasıl alt edebileceğinin kurgusu içerisinde. Giderek 1 ve 0 lı dünyayı kanıksayıp kazanmak ve kaybetmeye oynuyor, "Körler ülkesinde gören kral olur" teziyle hareket eden Nunez'in akıbeti ne olacak o da kitapta yazılı
Körler ÜlkesiH. G. Wells · Kolektif Kitap · 20182,412 okunma
Merak insanın yeni şeyler üretmesini sağlayan davranış biçimi. Üretilen her yeni şey insanlığı geliştirir mi peki? Zamanının çok ötesine "bir anlığına" giden, orada bulduklarını anlatan bir yolcunun hikayesi.
Zaman Makinesi 1985 yılında fotoğraf ve sinemanın hareketin çıplak gözle görülemeyen ayrıntılarını açığa çıkarma gücüne yoğun ilgi duyulduğu bir dönemde yayınlandı. Kitapta "yolcunun" zamanda seyahat etme bölümü okunurken kare kare bu sinematogrif yolculuğu izlediğinizi hayal edin.
Zaman MakinesiH. G. Wells · İthaki Yayınları · 202328.9k okunma
Kitabı tamamladığımda ilk aklıma gelen soru, ne kadar da bugüne benziyor. Kitabın birinci bölümünün sonundaki Yüzbaşının insanoğlunun her şeyi haplaştırarak çok ama anlamsız bilgi yığınlarına dönüştürmesi ve kitapların özetlerinin özeti şeklindeki şeylere onlar hakkında yargılar edinmesi kısmı ne kadar da bugünü anlatıyor. "Cildine bakarak kitap hakkında hüküm verme" cümlesi acaba sadece kitaplar hakkında mı, yoksa oluşturulan sanal profillere bakarak insanları da yargılamamamız gerektirdiğini de içerir mi bilemedim.
Âh sayın yazar, keşke 2012 de uçmasaydın da bu tüketme çılgınlığının salt kitapları değil insanları da yaktığını görseydin. Kitapları ezberleterek yok olmalarını önledin kişilerin kişiliklerinin yok olmasına nasıl mani olurdun, merak ettim.
"Sabırsız aydın buna tahammül edemedi; o haklı olarak 'her şeyi, hemen şimdi' istiyordu, diyor kitabın önsözünde Bülent Somay. Tüm huzursuzlukların kaynağı acaba hiçbir zaman gelmeyecek olan o mutlak mutluluk anına hemen ulaşmak istemek mi yoksa varlık cümlesi olarak "isyan ediyorum, o halde varım"'ı seçmekte mi bilemedim.
Modern dünyanın robotlaştırdığı insanın kendine sorduğu 5N1K sorularını kendi gerçekliği içerisinde d-503 te soruyor. Bu nedenle bundan 26 yüzyıl sonra Biz'i okuyan ve dertli herkes kendinden bir parça bulacak ve sıkışmışlığı iliklerine kadar hissedecektir.