Kayıtsızdık, biz yoktuk, ölülerimiz yoktu.
Ölüm başkaları içindir.
TV kanalları, gazeteler ve sersem aileler içindir.
Ölüm; ölen-öldürülen için yoktur, hiç olmamıştır..
(Uhud Savaşının sonunda) Mekkeli müşriklerin lideri Ebu Süfyan dağın üzerine çıktı ve seslendi müminlere en yüksek sesiyle: Zafer dönüşümlüdür, dün siz bugün biz. Hz. Ömer r.a. ona cevap verdi: "Allah en yücedir. EŞİT DEĞİLİZ. BİZİM ÖLÜLERİMİZ CENNETTE. SIZINKILER CEHENNEMDE."
Kullanmam ucuz özgürlüğü sana sığınırım
Azarladığım bir dünyayı suya bırakıp
Günlük dövüşü en uygun yerinde keserek
Ve kan biraz daha akar durur, akmalıdır
Bir çaresizlik sanırım, öfkem büyür uğunurum
Oysa bir çiçek bir güzel dünyaya bakmalıdır
Ve kuytulardan, unutulmaktan tek tek
Ölülerimiz toplanacaktır.
Bir sonsuz yalnızlık içinde
Üşür ölülerimiz mezarlarında
Sevgiyle anılmamaktan
Ben yazmazsam
Unutur insanlar, şikâyet edip
Unutulmaktan
Her yeni günle giden birini daha
Yükleyip kusurlarını
Zamana ve hayata...
Darbe olmuş. Cuntacılar ibret-i alem için adam asma telaşındalar. Kurbanlardan biri de Veysel Güney. On bir gün arayla yapılan iki duruşmadan sonra idamına karar veriliyor Veysel'in ve 10 Haziran 198l'de asılıyor. ldam gecesini, dönemin Gaziantep Cumhuriyet savcısı anlatıyor:
" ... dedim 'Veysel, son bir arzun var mı? Adettendir, son arzun nedir?' 'Babama mektup yazacağım' dedi. Kağıt kalem verdik. Yazdı mektubunu. Hiç kimseyi tanımıyordu orada ve ipe götürülen bir adamdı. Avukatı yoktu, yakını yoktu, hiç kimsesi yoktu ... " Veysel'in mezarı da yok şimdi. Asmakla kalmamışlar, ölüsünü de vermiyorlar.
" ... Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve ora da bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtığı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine toprakla örttü. Bunları gören Kabil'in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için pişman oldu. Ah! etti ... "
Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri...
İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden, bilmeden "mezar kazıyordu" ölüsü için.
Ne Berfo ananın oğlunun ölüsünü verdiniz, ne de Veysel'in mezarını ...
Ölülerimiz nerede?
Bir karga bile değilsiniz. Kabil'in kargayı görüp de utanan kalbi yok sizlerde, anladık.
Ama, yorulmadınız mı, ağzınızda cesetlerle yıllar yılı tepemizde akbaba gibi dolaşmaktan? Bir karga gibi yapın hiç olmazsa. İnin yere ve bırakın ölülerimizi. Kalplerimiz onlara mezar yeridir.
Ölülerimiz...
Sesleri dünyamız kadar bilge.
Birazdan kalkacaklarmış gibi uzanıp bir sipere koyulaşan..
Ölülerimiz...
Bakışları uçmaya hazırlanan bir kartal kadar çevik, vurgunum gizleyemem.
*****
“Ölülerimiz için dilekte bulunuyorum efendim,” diye cevap verdi Sevgi, terbiyeli bir sesle. Siyahlı kadın, gözlerini boşluğa dikti: “Onlar için dilekte bulunmaya lüzum yok; bizim hayal edemeyeceğimiz kadar iyi bir hayatın içinde onlar.”
Palladas, bir dilbilgisi uzmanı şöyle yazabiliyordu: "Biz Yunanlılar artık külden başka bir şey değiliz. Ümitlerimiz de ölülerimiz gibi toprak altında." O zamanki bütün zekalar için de doğrudur bu.
Ne istiyorsunuz Hâkim Bey
fanilerin arasından geçen bir faniden?
Celladın kurbanlarından madalyalarını methetmesini talep ettiği bir memlekette! Şimdi haykırma zamanım geldi
Sesimden kelimenin maskesini düşürme zamanı:
Burası bir hücredir, mahkeme değil
Ve ben hem tanığım hem hâkim. Siz ise sanıklar heyeti
Öyleyse terk edin kürsüyü gidin:Özgürsünüz özgürsünüz
Ey mahkûm olan hâkim
Pilotlarınız döndüler sağ salim
Ve ilk dilimde kırıldı gök
-Bu benim şahsi meselem-
Geri dönsün diye ölülerimiz bize sağ salim!