Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“ Sana Cellat, diyorlar. Biliyor muydun?” “ Evet. ” Beni tehdit edecek bir şey yapmamıştı ama yine de o anda hiçbir kuvvet beni yanından içeri geçiremezdi. Onlar kapıyı arkadan desteklemiş olabilirlerdi. “ Kayıtlara geçmiş kaç avın var?” Bu konuşma hoşuma gitmemişti. Hoşuma gidecek bir yerde bitecekmiş gibi durmuyordu. Bir baş vampir yalanını kokusunu alabilirdi. Jean-Claude’un ruh halini anlayamıyordum ama yine de yalan söylemedim. “On dört.” “Ve bizlere katil, diyorsunuz.”
Söz konusu öfkelenmek olduğunda ülkemizin yetişkinleri de yeni kuşaklardan farklı değil. Gallup'un 2019 yılında 140 ülkede gerçekleştirdiği Global State of Emotions (Küresel Duygu Durumu) Araştırması'nda, "Önceki gün öfke göstermenize yol açan bir deneyiminiz oldu mu?" sorusuna en çok "Evet" yanıtını veren ülkeler arasında Türkiye yüzde 40'la altıncı sırada. Aynı araştırmada, "Önceki gün stresli miydiniz?" Sorusuna en çok "Evet" yanıtını verenler- den biri yine ülkemiz. Yüzde 52'lik bir oranla ilk on içindeyiz. Üç tarafı denizle, dört tarafı cinnetle çevrili cennet vatanımız..
Sayfa 49 - Mundi KitapKitabı okuyor
Reklam
İnsan ırklarının ayrı türler olarak değerlendirilme sinin önündeki en sağlam argüman, onların soy dışı çaprazlamadan bağımsız olarak da sık sık birbirine dönüşüyor olmasıdır. İnsan, başka herhangi bir hayvandan daha iyi incelenmiştir, böyle olmasına karşın yetkin uzmanlar, insanı tek bir tür veya ırk olarak mı, yoksa iki (Virey), üç (Jacquinot), dört (Kant), beş (Blumenbach), altı (Buffon), yedi (Hunter), se- kiz (Agassiz), on bir (Pickering), on beş (Bory St. Vincent), on altı (Desmoulins), yirmi iki (Morton), altmış (Crawfurd) ya da Burke'ye göre altmış üç tür veya ırk olarak mı sınıflamak gerektiğine karar verememiştir. Bu görüş ayrılığı, ırkların tür olarak sınıflanamayacağı anlamına gelmiyor olsa da, onların kademeli olarak birbirine dönüştüğünü ve pek belirgin ayırt edici karakterler sergilemediğini gösterir.
Sayfa 238
312 syf.
5/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Kesinlikle aşırı hassas bir konu üzerinde ilerleyen bir kitap. Bence konusuna bakmadan başlamayın. Tamamıyla artı on sekiz hatta belki artı yirmi dört bile olabilir. Smut yanlarını saymazsak aşırı basit kurgu ve aşırı basit karakterler. Yine de okumak isteyen herkese keyifli okumalar.
Rahip
RahipSierra Simone · Pukka Yayınları · 2024108 okunma
Ne var ki yolculukta, Her sefer ağlatır beni, Ben ki yalnızım bu dünyada? Bu sabah kızıllığında Yola çıkarım Uzunköprü' den; Yaylının atları şıngır mıngır; Arabacım on dört yaşında, Dizi dizime değer bir tazenin, Çarşaflı, ama hafifmeşrep; Gönlüm şen olmalı değil mi? Nerdee!.. Söyleyin, ne var bu yolculukta?
Cam kenarında oturan yolcu yol yorgunu olmayıp gökten kuş tüyleri gibi inen iri tanelere biraz daha dikkat etseydi yaklaşmakta olan güçlü kar fırtınasını sezebilir, belki de bütün hayatını değiştirecek bir yolculuğa çıkmış olduğunu ta baştan anlayıp geri dönebilirdi. Ama geri dönmek aklında yoktu hiç. Akşam çökerken yeryüzünden daha aydınlık görünen göğe gözlerini dikmiş, gittikçe irileşen ve rüzgârda savrulan kar tanelerini yaklaşmakta olan bir felaketin belirtileri olarak değil, çocukluğundan kalma bir mutluluk ve saflığın en sonunda geri gelen işaretleri olarak seyrediyordu. Cam kenarında oturan yolcu, çocukluğunu ve mutluluk yıllarını yaşadığı şehre, İstanbul'a on iki yıldan sonra ilk defa bir hafta önce annesinin ölümü üzerine dönmüş, orada dört gün kalmış, hiç hesapta olmayan bu Kars yolculuğuna çıkmıştı. Yağan olağanüstü güzellikteki karın onu yıllar sonra görebildiği İstanbul'dan bile daha mutlu kıldığını hissediyordu. Şairdi ve yıllar önce yazdığı ve Türk okuyucusunun pek az tanıdığı bir şiirinde karın hayatta bir kere rüyalarımızda da yağdığını yazmıştı.
Sayfa 9 - 22. Basım: İstanbul, Kasım 2023 - YKY
Reklam
Bırak
Bırak o kordonu dedin, bıraktım ve çıktım dünyaya İlk zorluğu buyurdun, memeyi bırak dedin, uzun emdimdi eminim. Köyü bırakıyoruz dediydi baban biraktı hepimizi şehire Saçını bırak, dedi annen berberde her sabah zor olur Her gün taraması, başlarken ilkokula. Ne berberi unuttun ne o günü. O gün bugün saçın bir anlamı yok sende, arada
Unutmadan söyleyeyim algıayıcılardaki benzer sapma 17 Ağustos 1999'daki Gölcük depreminden üç dört saat önce de olmuştu. Hatırlarsanız sabah 03.02'de deprem olmuştu ams gezegendeki sezgileri üç saat on e oluşmaya başlamıştı.
İstanbul, güzel giyinmiş manifaturacıların, bankacıların, maçlara giden, hareketli, büyük meseleli Galatasaray, Fenerbahçe münakaşalarına katılanların elindeydi,. Ayda üç yüz, dört yüz, beş yüz lira maaşlı, ayda üç bin, dört bin, beş bin lira kazançlı memurlar, terziler, komisyoncular, manavlar, bakkallar ve bankacılarla dolu bir kalabalık, bunların çocukları ve çıraklarıyla dolu bir kalabalık, bunların çocukları ve çıraklarıyla dolu Beyoğlu her şeyiyle, tiyatrosu, sineması, vitrini, hatta kitabı, hatta mecmuasıyla, bu insanlara on altı saatin iki üç saatini hoşca gecirtmek için seferber halindeydi. Yetmezse radyo, erkek hafızları, kadın hafızları , bitmek tükenmek bilmeyen iniltisiyle, adi piyesiyle, bir düğmede hazırdı.
Sayfa 85
240 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Kıskanmak, ilk olarak 1937 yılında Tan gazetesinde tefrika olarak yayınlanmış daha sonra ise 1946 yılında ilk defa roman olarak yayımlanmaya başlamış bir metin. İlk bakışta kitabın ismi nedeniyle okurda sanki iki sevgili veya eş arasında bir şeyler okunacakmış gibi bir hava verse de aslında durum hiçte öyle değil. Romanda karşımıza çıkan dört
Kıskanmak
KıskanmakNahid Sırrı Örik · Everest Yayınları · 20221,358 okunma
Reklam
240 syf.
10/10 puan verdi
YASEMİNLER TÜTER Mİ, HALA? Alev ALATLI 𝓣ü𝓻𝓴𝓵𝓮𝓻𝓲𝓷 𝓯𝓪𝔃𝓵𝓪 𝓨𝓾𝓷𝓪𝓷 𝔂𝓪𝓷𝓵ı𝓼ı, 𝓨𝓾𝓷𝓪𝓷𝓵ı𝓵𝓪𝓻ı𝓷 𝓯𝓪𝔃𝓵𝓪 𝓣ü𝓻𝓴 𝔂𝓪𝓷𝓵ı𝓼ı 𝓫𝓾𝓵𝓭𝓾ğ𝓾 𝓫𝓲𝓻 𝓮𝓼𝓮𝓻, 𝓨𝓪𝓼𝓮𝓶𝓲𝓷𝓵𝓮𝓻 𝓣ü𝓽𝓮𝓻 𝓶𝓲, 𝓗𝓪𝓵𝓪? Yazarımız rahmetli 𝓐𝓵𝓮𝓿 𝓐𝓵𝓪𝓽𝓵ı’nın kalemini her zaman merak etmişimdir ama eserleri ile tanışma fırsatını bir türlü bulamamıştım maalesef. Ve sonunda başlangıç olarak, basılan ilk romanı 𝓨𝓪𝓼𝓮𝓶𝓲𝓷𝓵𝓮𝓻
Yaseminler Tüter Mi, Hala?
Yaseminler Tüter Mi, Hala?Alev Alatlı · Kapı Yayınları · 2024396 okunma
23,5 Nisan
Sancılı on yıllardan çıkmış ulusun tarihinde çok önemli bir ak gündür 23 Nisan. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" düsturunun meclis salonuna perçinlendiği gündür. Ve böyle bir günün 'yaşam' denilen çocuğa ve geleceğe akıtılan mirasıdır. Türk ulusunun belki de en akıllıca yaptığı öngörünün tarihidir. 'Gelecek'
Onun için dokunan onca ipekten On arşın kefen bezi oldu nasibi Onca iyi adlı gulamları arasında Kuşkusuz dört hamal çıktı tabut taşıyıcı Onca hisardan, onca demir kapıdan Yer altında on kerpiç oldu nasibi Onca alçak, yüksek araziden, tarladan Dört arşın mezar toprağı oldu layığı..
Dede Korkut Kitabı'nın Birinci Oğuznâme’sinin mevzuunu teşkil eden Boğaç Han da, Oğuz Han olmak melhuzdur. Boğaç, «boğa» kelimesinden müştaktır. Boğaç on beş yaşına gelinceye kadar adsızdı; bu yaşta, dövüş için hazırlanmış bir boğayı mağlûp ederek öldürdükten sonra, Boğaç ismini aldı. Babasının kırk yiğidi Boğaç’ı kıskandıkları için; izinsiz ava çıkıyor diye aleyhinde iftirada bulundular. Babası, onu öldürmek için, bjr sürgün avı tertip etti. Avda oğlunu okla yaraladı. Halk kitapları arasında. Şah İsmail isminde bir kitap vardır ki bunun kahramanı da, Oğuz Han'­dan başka birşey değildir. Şah İsmail de, on beş yaşına kadar adsız kalıyor. Ona da babası düşman oluyor, o da Oğuz Han gibi üç kızla evleniyor. Bu dört misal mukayesesinden, Oğuz Han Menkıbesi’nin müşterek bir şekli çıkarılabilir.
DOKUZ - OĞUZ MENKIBESİ
Dokuz - Oğuzlar evvelce, Kumlançu adı verilen bir ülkede otururlarmış. Burada Tuğla ve Selenga adlı iki ırmak akarmış. Bir gece oradaki iki ağacın üstüne, gökten bir nus nütunu indi. Bu ağaçlardan biri sümü yani huş yahut kayın ağacı (bouleau), diğeri kasuk (yani Cihangüşâ’ya göre çamfıstığı, Mahmud-i Kâşgarî’ye göre fındık) ağacı idiler.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.