Ibn Teymiyye din ve iktidar arasındaki ilişkiyi kitap ve demir ikilisinin birlikte indirildiğini ifade eden şu ayetle açıklamaktadır.
Ant olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve mizanı indirdik Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır... (Hadid 57/25)
Ayette geçen kitabı Allah'ın emir ve yasaklarını açıklayıcı, demiri (kılıç) ise kitabı destekleyen ona yardım eden tamamlayıcı unsur olarak nitelendirmektedir. İbn Kesir'e (ö. 774/1373) göre bu ayetteki demir, aslında kılıcı tutan devleti/iktidar gücünü ifade eder. On üç yıl boyunca Hz. Peygamber'in (s.a.v.) çağrısına ve indirilen kitaptaki apaçık delillere inatla direnen Mekke müşrikleri hakkında Allah, "Demiri indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için faydalar vardır" buyurarak hicreti emretmiştir. Râzî, buradaki kitabı hakla batılı ayırt edici teorik güç (itikadi hükümler), mizanı adaleti yerine getiren pratik güç (muamelât hükümleri), demiri ise şer'î hükümleri ihlal edenleri caydırıcı/def edici güç manasında tefsir etmektedir
Kim, herkesin ön pratiği olmaksızın emir üzerine ölçümler yapabileceğine ve her ölçüm aletinin doğru sonucu vereceğine inanırsa, yanılgı içerisindedir.
İbn Kayyım el-Cevziyye, İgasetu’l-Lehfan fi Mesayidi’ş-Şeytan adlı eserinde
der ki:
Peygamberlerden başkaları, şahsî düşüncelerinde ve ilhamlarında hata da ederler,
isabet de. Onların zan ve ilhamları, düşünceleri ve hatıraları
80, Allah’ın kulları için delil ve
hüccet niteliği taşıyamaz.
Allah’ın ilhamına mazhar olanların sadatı, ashab-ı
Ne demektir ‘Köylü bizim efendimiz?’ Köylü kim, bir koca Gazi Paşa kim? Laf gelimi bir laftır bu... ‘Vatan millet yoluna zorlatmaktayım,’ anlamınadır. ‘Köylü takımına efendi dedikse, gerisini anlamalı,’ demektir. Bunca padişah gelip geçmiştir. Osmanoğullarından... Bunca tarih kitapları yazılmıştır ki, eşşek yüküyle yazılmıştır. Bak bakalım birinde
KADINA ŞİDDETE HAYIR!
Merhabalar sevgili kitap severler.
Bugünkü yazıma belki de bu coğrafyadaki bir çok kişinin içinden geçen bir cümleyle başladım. Zira bugünkü kitabımız tam da bu konu ile ilgili.
#osmanakdere #çırpınankadın
Urfa’dan İstanbul’a uzanan Gülnaz’ın yolculuğunu okuyoruz.
Gülnaz Urfa’da ağa gelinidir. Kocası olacak adam on bir
1. BÖLÜM
SAİD NURSÎ, NUR RİSALELERİ VE İLİM
1.1. SAİD NURSÎ’NİN TAHSİL HAYATI
Risale-i Nur müellifinin tahsil hayatı üç aydan başka mevcut olmadığı halde
(...)10
Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan
zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine
ve ledünniyat ve
Paşa tekrar bir sigara yakıyor ve birkaç yaprak daha çevirdikten sonra, luıritasmı alıp şöyle izah ediyor:
Bu sırada Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden sahilin gözetlenmesi ve korunmasıyla görevli olarak oralarda bulunan bir müfreze erlerinin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduklarını gördüm. Size şu konuşmayı aynen okuyacağım: Kendim erlerin önüne çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
-Efendim, düşman! dediler.
-Nerede?
-İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.
Gerçekten, düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış, rahat rahat ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, erler on dakika dinlensinler diye... Düşman da tepeye gelmiş... Demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman, benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim çok kötü bir duruma düşecekti. O zaman. artık bilmiyorum. bir mantık muhasebesi midir, yoksa içgüdüyle midir, bilmiyorum;
Kaçan erlere:
-Düşmandan kaçılmaz, dedim.
-Cephanemiz kalmadı, dediler.
-Cephaneniz yoksa süngünüz var, dedim.
Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen erlerinin "marş marş" ile benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geriye saldım. Bu erler süngü takıp yere yatınca düşman erleri de yere yattı. Kazandığımız an, bu andır.
Sayfa 144 - Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülâkat (24-28 Mart 1918) - Birinci SafhaKitabı okuyor
Gel, ey arkadaş! Şimdi sana geçmiş olan on bürhan kuvvetinde kat'î bir bürhan daha göstereceğim. Gel, bir gemiye bineceğiz; şu uzakta bir cezire var, oraya gideceğiz. Çünkü bu tılsımlı âlemin anahtarları orada olacak. Hem herkes o cezireye bakıyor, oradan bir şeyler bekliyor, oradan emir alıyorlar.
İşte bak, gidiyoruz. Şimdi şu cezireye
Dudağını ısırarak güçlükle bir nefes aldı Julia.
"Azmamış numarası yapma," dedi Clay.
"Yapmıyorum zaten," diye fısıldadı.
"O zaman inlemeni duymama izin ver. Her şeyi duymak istiyorum." Julia gözlerini açarken, Clay onun göğüslerini bluzunun dar kumaşırın üzerinden kavradı.
"Islandın
Haftanın ilk günü size çok sevdiğim #serçeyiöldürmek kitabının yorumuyla geldim. Bu hikayeyi yayınlandığı platformda okumaya başlamıştım ama ne okuma... O kadar çok bölüm vardı ki elime kitap alamıyordum Fetih ve Efsun okumaktan Fetih'in meşhur sözleriyle kahkahalar atarken, Efsun'u anlatan bölümlerde içim dışıma çıkana kadar ağladığım
Papaz bir süre susup, "On Emir'i biliyor musunuz? On Emir'e uyuyor musunuz?" diye soruyor.
"Hayır bayım, uymuyoruz. Kimse de uymuyor zaten. On Emir'den biri 'Katletmeyeceksin'dir, oysa herkes birbirini katlediyor."
Süleyman Nazif Bağdat Valisi iken Ordu Kumandanlığı'ndan bir telgraf alır. Telgrafı alınca birden rengi atar ve şaşkınlığını gizleyemez. Onun bu hareketi çevresindekileri de telaşlandırır. Telgrafı yanındakine uzatırken yavaşça "Acayip" der. "Böyle emir olur mu?" Telgrafta şöyle yazmaktadır: "On bin okka şeker ile bin okka çayın yirmi dört saat içinde temin edilerek sevki." O dönemde çay genellikle Çin'de üretilmektedir. Böylesine büyük bir istek karşısında Vali eline bir kâğıt ve bir hokka alarak cevap olarak çekilmek üzere şunları yazar: "Çin İmparatoru'na yazmış olduğunuz telgrafın yanlışlıkla vilayetimize gelmiş olduğu tespit edilmiştir."