Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
372 syf.
·
Puan vermedi
Türkan, Dönüş, Derya… Ah her biriniz o kadar güzelsiniz ki ama Dönüş; canımın içi oldun sen. Öyle güzel bir aile bağıydı ki okuduğum, kitabı bitirirken içim cız etti. Daha önce elbette etkisinden çıkamadığım kitaplar oldu ama bu hepsinin yerini aldı. Uzun bir süre aklımdan çıkmayacak. Aile ilişkileri, saf sevgi, evlatlık, ihanet, kanser ile mücadele, her biri birbirinden güzel aşkların konu aldığı şahane bir kitaptı. Öyle olaylar yaşandı ki her bir bölümü ağzım açık okudum. Kitabı okumaktan çok yaşadım diyebilirim.
Üç Kız Kardeş
Üç Kız Kardeşİclal Aydın · Artemis Yayınları · 20209,5bin okunma
Bir kadının mahrem tanıklığı içinde erkek hem erkekliği­ni hem de insanlığını keşfetme ve geliştirme olanağına kavu­şur. Sevdiği ve değer verdiği kadının bir saniyelik bakışı er­keğe, "sen benim kahramanımsın!" mesajını verirse, erkek o bakışla varoluşunun en anlamlı, en coşkulu anını yaşar. O andan itibaren erkek, o kadın için dağları devirmeye hazır­dır. Aynı kadın erkeği başka bir bakışla sıfırlayıp yok edebi­lir de. Bir bakışla yok edilen erkek, eğer ne olduğunu anlaya­cak olgunlukta değilse, öyle öfkelenir ki o öfkeyle karşıdaki­ni yok etmek ister. Erkeğin mahrem tanıklığı da kadının hem kadınlığını hem de insanlığını keşfetmesine ve geliştirmesine yardımcı olur. Erkeğin bir bakışı, o bakışla birlikte verdiği bir çiçek, söylediği bir söz kadını dünyanın en değerli insanı, en özel kadını his­settirir. O kadın artık iyi günlerde, kötü günlerde o erkekle bir ömür boyu birlikte olmak ister.
Sayfa 29
Reklam
Niye hep aynı kişi olmayı bekliyorsunuz ve niye aynı kişi olmadığınızda kendinizi tutarsız olarak yargılıyorsunuz? Çok basit ya, kimi günlerde sabah duş almak iyidir, kimi günlerde uyumadan önce duş alırsın ve bu iyidir. Her zaman iyi olan değişir. Her gün aynı insan değiliz. Eskiden değişmeme özelliğime "karakter"derdim.Yemin ederim ki bu bir yanılgı, karakter bambaşka bir şey.İnsan esnek bir canlı. Değişir,vazgeçer,aklı kayar,dönüşür. Bunlar karaktere dahil.Yeri geldiğinde kendi iyiliğin için kendi fikirlerinden vazgeçebilmek asıl mesele. Zaten her şeyi başımıza bu "olduğum insan olmalıyım" katı felsefesi getiriyor. Yahu olduğun insan diye bir şey yok. Sen daha olmadın, dur bir sakın ol. Gevşeyin ya, yol bu, uzar kısalır, bir gün öylesindir bir gün böyle. Hep aynı insan olacaksan ömür niye var?
Dostun gider. Sevgilin gider. Arkadaşın gider. Komşun gider. Geriye bir tek sen kalırsın; Önce kendini mutlu et; sonrası sonra.
Bir alime sorarlar; Anne-baba olarak çocuklarımıza önce neleri öğretmeliyiz? Alim der ki; -Kimseye kendilerini sevdiremeyeceklerini ancak kendilerini sevilebilecek biri yapabileceklerini. -İnsanların emeklerinin satın alınabileceğini, kalplerinin ve akıllarının kazanılabileceğini. -Kalp yaralarının bir anda açılabileceğini, kapanmasının yıllar sürebileceğini. -Affetmeyi, affederek öğrenebileceğini. -Zenginliğin, hayatta çok şeye sahip olmak değil,en az şeye ihtiyaç duymak olduğunu. -Aynı şeye bakan insanların, her birinin farklı şeyler gördüğünü. -Önemli olanın, neye baktığınız değil, ona nasıl baktığımız olduğunu. -Gücün kaynağının para ve mevki değil, gönül ve ilim olduğunu. -İnsanın özünün sevgi olduğunu ama nasıl göstereceklerini ve söyleyeceklerini bilmeyen çok seven insanların olduğunu. Öğret ve sen de unutma
Hazine avına çıkan sinbad'ın girdiği mağaranın içinde hissetti kendini. Korkunç, sihirli canavarla dolu bir mağaradaydı aslında hayat. Girmeden önce sen ne kadar aman dikkat et denilmiş olursa olsun, içine girdiğinizde kim olduğunuzu neden orada olduğunuzu unutuyor ve türlü şekillerde size yaklaşan, sizi parayla ,güçle ,sahip olma duygusula, diğerlerinin gözünde yücelme isteğinizden yakalayan canavara kanabiliyordunuk. Mağaraya girdiğiniz zaman nasıl geçtiğini anlamayacaksın hiç ve cadılar söyledikleri şarkılarla seni uyuşturacak, sevgilinin sesi ile sana seslenip, belki güvendiğin birinin kılığında seni oyalayacak ,kafanı karıştıracak, dememişler miydi tüm o çocukluk filmlerinde mağaraya girmeden hemen önce. İşte mağaranın içindeydik Tam da söylendiği gibi zaman nasıl geçtiğini anlamadan Yaşar halindeydik, sevdiğimiz şeyler kılığında canavarlar hayatımızı elimizden alırken televizyon programları, sigara uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar, alışveriş terapisi ve saçma sapan sağlıksız yemeklerle uyuşukluğun doruklarında , kesinlikle kendimize değildik. silkelenmeliydik .amacımızdan koparılarak kaybolmuş dikkatimizi toplamalı, yaşam zannettiğimiz bu gerçekliğin aslında geçirmesi gereken bir mağaradan ibaret olduğunu hatırlamalıydık ve neden burada olduğumuza odaklanmalıydık. Ne için gelmiştik bu mağaraya? Cevabını hatırlamalıydık. Yoksa tekrar tekrar girdiğimiz ama bir türlü çıkamadığımız lanetli Bir yoksa tekrar tekrar girdiğimiz ama bir türlü çıkamadığımız lanetli Bir mağaraya dönüşecekti hayat
Sayfa 468Kitabı okudu
Reklam
Gothart - Jovano Jovanke
Makedon bir kıza ölmeden önce, sevgilisinin söylediği türküdür. Makedonya da leyla ile mecnun gibi bilinen bir hikayeymiş bu. Buyrun hikayesi; Makedonlar çocuklarının sevdiklerinin hristiyan olması şartı ile evlenmelerine izin verirmiş bu onlar için en temel şartmış. Rivayetlere göre ise gencin müslüman oluşu nedeniyle iki aşık evlenemez. Ve genç, sevgilisinin ölümü üzerine bu türküyü dillendirir. Bu halk türküsünün ortaya çıkışının da Osmanlı dönemine dayanması sebebiyle makedon kızı ile müslüman Türk genci arasındaki aşkı anlattığı rivayet edilir. "Ben seni bekliyorum oysa, eve gelmeni bekliyorum. Ama sen gelmiyorsun, canım benim Jovano."
Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran, sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak Ben senin en çok gözlerini sevdim Kah çocukça mavi,
Romanın Hazırlanması ve Yayını Bozkurtlar Diriliyor romanının yazımı 15 Nisan 1949'da bitmiştir. Hacaloğlu'nun kitabında 19 Ocak 1946 ile 16 Aralık 1948 tarihleri arasında Atsız'ın sadece sekiz mektubu vardır. Bunların hiçbirinde bu romanı yazdığından bahsetmiyor. Şüphesiz daha pek çok mektup olmalıdır. Nitekim Hacaloğlu,
Romanın Hazırlanması ve Yayını Bozkurtlar Diriliyor romanının yazımı 15 Nisan 1949'da bitmiştir. Hacaloğlu'nun kitabında 19 Ocak 1946 ile 16 Aralık 1948 tarihleri arasında Atsız'ın sadece sekiz mektubu vardır. Bunların hiçbirinde bu romanı yazdığından bahsetmiyor. Şüphesiz daha pek çok mektup olmalıdır. Nitekim Hacaloğlu,
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.