Hazine avına çıkan sinbad'ın girdiği mağaranın içinde hissetti kendini. Korkunç, sihirli canavarla dolu bir mağaradaydı aslında hayat.
Girmeden önce sen ne kadar aman dikkat et denilmiş olursa olsun, içine girdiğinizde kim olduğunuzu neden orada olduğunuzu unutuyor ve türlü şekillerde size yaklaşan, sizi parayla ,güçle ,sahip olma duygusula, diğerlerinin gözünde yücelme isteğinizden yakalayan canavara kanabiliyordunuk.
Mağaraya girdiğiniz zaman nasıl geçtiğini anlamayacaksın hiç ve cadılar söyledikleri şarkılarla seni uyuşturacak, sevgilinin sesi ile sana seslenip, belki güvendiğin birinin kılığında seni oyalayacak ,kafanı karıştıracak, dememişler miydi tüm o çocukluk filmlerinde mağaraya girmeden hemen önce.
İşte mağaranın içindeydik Tam da söylendiği gibi zaman nasıl geçtiğini anlamadan Yaşar halindeydik, sevdiğimiz şeyler kılığında canavarlar hayatımızı elimizden alırken televizyon programları, sigara uyuşturucu gibi kötü alışkanlıklar, alışveriş terapisi ve saçma sapan sağlıksız yemeklerle uyuşukluğun doruklarında , kesinlikle kendimize değildik. silkelenmeliydik .amacımızdan koparılarak kaybolmuş dikkatimizi toplamalı, yaşam zannettiğimiz bu gerçekliğin aslında geçirmesi gereken bir mağaradan ibaret olduğunu hatırlamalıydık ve neden burada olduğumuza odaklanmalıydık. Ne için gelmiştik bu mağaraya? Cevabını hatırlamalıydık. Yoksa tekrar tekrar girdiğimiz ama bir türlü çıkamadığımız lanetli Bir yoksa tekrar tekrar girdiğimiz ama bir türlü çıkamadığımız lanetli Bir mağaraya dönüşecekti hayat