Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Haluk Oytun Ünlü

Haluk Oytun Ünlü
@onsilversky
“ Bu dünyada nadiren iki insan birbirini anlıyor...” Goethe
“Elimde bir ayna. Kendime bakıyorum. Baktığım ve gördüğüm bir yana, bana anladığım lazım diyorum. Yaşadığım yeri cehennem yapan, hep yanlış anladıklarım ya da hiç anlamadıklarım.”
Sayfa 77
Reklam
Bu devir, sıradan insanın en parlak zamanı; duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devridir. Kimse bir şeyin üzerinde durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki ağaç dikse herkes gülüyor: "Yahu bu ağaç büyüyünceye kadar yaşayacak mısın sen?" Öte yanda iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonraki geleceğini kendilerine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü tümden yitti, kayıplara karıştı. Herkes, yarın sabah çekip gidecekleri bir handaymış gibi yaşıyor. Herkes kendini düşünüyor. kendisi kapabileceği kadar kapsın, geride kalanlar isterse açlıktan, soğuktan ölsün, vız geliyor...
“Var olan her şey, nedensiz ortaya çıkar, zavallılığı yüzünden varoluşunu sürdürür ve rastgele ölür”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
palyaço
"...Ben bazen eksilirim biraz aslında hepimiz eksilirmişiz biraz bunu sonradan öğrendim. Ben aslında her şeyi sonradan öğrendim. Herkes herkesi sonradan öğrenirmiş. Bunu da sonradan öğrendim."
Sayfa 72
Suskun
Sus, kimseler duymasın. Duymasın ölürüm ha. Aydım yarı gecede Yeşil bir yağmur sonra… Yağıyor yeşil. En uzak, o adsız ve kimselersiz, O yitik yıldızda duyuyor musun? Bir stradivarius inler kendi kendine,
Reklam
Tekmil ufuklar kışladı Dört yön, onaltı rüzgar Ve yedi iklim beş kıta Kar altındadır. Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar Ray, asfalt, şose, makadam Benim sarp yolum, patikam Toros, Anti-toros ve asi Fırat Tütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler Vatanım boylu boyunca Kar altındadır. Döğüşenler de var bu havalarda El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem Ümit, öfkeli ve mahzun Ümit, sapına kadar namuslu Dağlara çekilmiş Kar altındadır. Şarkılar bilirim çiğ tutmuş Resimler, heykeller, destanlar Usta ellerin yapısı Kolsuz, yarı çıplak Venüs Trans-nonain sokağı Garcia Lorca'nın mezarı, Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin Kar altındadır. Duvarları katı sabır taşından Kar altındadır varoşlar, Hasretim nazlıdır Ankara. Dumanlı havayı kurt sevsin Asfalttan yürüsün Aralık, Sevmem, netameli aydır. Bir başka ama bilemem Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat Kalbim, bu zulümlü sevda, Kar altındadır. Gecekondularda hava bulanık puslu Altındağ gökleri kümülüslü Ekmeğe, aşka ve ömre Küfeleriyle hükmeden Ciğerleri küçük, elleri büyük Nefesleri yetmez avuçlarına -İlkokul çağında hepsi- Kenar çocukları Kar altındadır. Hatıp Çay'ın öte yüzü ılıman Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de Karanfil Sokağında gün açmış Hikmetinden sual olunmaz değil "mucip sebebin" bilirim Ve "kafi delil" ortada... Karanfil sokağında bir camlı bahçe Camlı bahçe içre bir çini saksı Bir dal süzülür mavide Al - al bir yangın şarkısı, Bakmayın saksıda boy verdiğine Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.
Sayfa 9
İyi ve kötü konusunda kafamı çok yormam ama insanoğlunda iyi denebilecek çok az şey gördüm. Bana kalırsa, şu ya da bu ahlâki öğretiye mensup olmaları ya da hiç olmamaları fark etmeksizin insanların çoğu beş para etmez.
"Kendisine sevgi dini diyen bir din bile kendinden ol­mayanlara karşı sert ve sevgisizdir."
Sessizce ona yürüdüm. Yürümek değil de sanki uçtum. Çünkü ayaklarım yere basmıyor gibiydi. Yine de beni hissetmiş olmalı ki döndü. Yüzü ilgi duyduğum, sevdiğim, âşık olduğum ve ömrümün geri kalanında da ilgi duyacağım, seveceğim, âşık olacağım kadınların yüzlerine benziyordu. Bu benzerlik beni hiç şaşırtmadı. Biliyorum, gerçek yaşamda böyle bir yüz göremezsiniz ama düşte her şey olanaklıydı. Uğruna acı çektiğim, yalan söylediğim, ihanet ettiğim, sırlarımı paylaştığım bütün kadınların birleşiminden oluşan bir varlık duruyordu karşımda. Yeşil, kahverengi, mavi, siyah, bal rengi gözler şefkatle, kıskançlıkla, sevgiyle, düşmanlıkla, aşkla bakıyordu bana.
Sayfa 9
“Kolay kazanılmış bir mutluluk mu? Yoksa insanı yücelten acı mı daha iyi?” 
Reklam
Tüm içtenliğim ve ciddiyetimle söyleyeyim, böcek olmayı bile istedim şiddetle. Ama ne yazık ki bunu bile başaramadım. Değerli okuyucularım, yemin ederim ki her şeyi tam anlamıyla algılamak bir hastalıktır. İnsanın günlük yaşamı içinde yalın bir anlama gücü, XIX. Yüzyıl aydınının anlayış gücünün yarısı, hatta dörtte biri bile yeterlidir. Hele bu insanlar yeryüzünün en duyarsız, en fırsatçı kentlerinden biri olan Petersburg’ta yaşamaktan paylarını almışlarsa, daha azı bile yeter. Eh, kentlerin de fırsatçı olanları ve olmayanları vardır
Çocuklara işkence yapılan bu dünyayı sevmeyi, ölünceye kadar reddedeceğim.
"Derin bir adamın dosta ihtiyacı vardır. Dostu yoksa bile hiç olmazsa Tanrıları vardır. Ama benim ne dostum, ne de Tanrılarım var. Ben de sizin gibi büyük bir özlem içindeyim; kusursuz dostluklar kurma özlemi,*inter pares* dostluk, eşitler arasında dostluk. Bu sözcüklerin insanın soluğunu kesen bir gücü var; hele benim gibi her zaman yalnız olan ve hep tam kendisine göre birine arayıp da asla bulamayan biri için inter pares gibi sözcükler büyük bir rahatlama hissi ve ümit veriyor." *Inter pares Aynı rütbe, makam veya mevkiye sahip kimseler arasında en kıdemli olanı belirtmek amacıyla kullanılan bir terimdir.*
Sevildiğini hisseden kadın kadar çekilmez bir şey yoktur... Kadının gerçekte, namert ve tehlikeli olan tabiatı, öyle bir safhada, adeta öldürücü bir mahiyet alır. Yabani kedilikten, zehirli yılanlığa geçer ve gitgide,hayalimizin ölçemeyeceği kadar derin,nihayetsiz ve tuzlu kötülük denizinde,gülerek çırılçıplak yüzmeye başlar.
Son itiraf Yıllar geçti, sevgili Manuel Valadares. Şimdi Kırkse­kiz yaşındayım ve zaman zaman, özlemimde, hep bir çocuk olduğum izlenimine kapılıyorum. Birden ortaya çıkıverecekmişsin, bana artist resimleri ve bilyeler geti­recekmişsin gibi geliyor. Hayatın sevilecek yanlarını bana sen öğrettin, sevgili Portugam. Şimdi bilye ve artist res­mi dağıtma sırası bende, çünkü sevgisiz hayatın hiçbir anlamı yok. Ara sıra sevgimle mutluyum, ara sıra da ya­nılıyorum; Bu daha sık oluyor. O çağlarda, bizim çağımızda yani, yıllar önce bir Budala Prens'in, mihrabın önünde diz çökmüş "Budala" nın, gözleri yaşlarla dolarak ikonlara şunu sorduğunu bil­miyordum...! "OLUP BiTENLERİ ÇOCUKLARA NİÇİN AN­LATMALI...?" Gerçek, sevgili Portugam; bunları bana çok erken anlatmış olmalarıdır. Hoşçakal!
Sayfa 183Kitabı okudu
68 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.