Taşındım. Hayat akıp gidiyordu. Sanki hiçbir şey değişmemişti. Sanki ben çok iyiydim. Sanki yeniden koca koca kitaplar devirmeye başlamıştım. Hep bekliyordum ama neyi beklediğimi bilmiyordum işin kötüsü. Sadece boş, serseri bir umut. Umut bile değil aslında, kırıntılar sadece. Kırıntılar; karanlık sabahlar, karanlık akşamlar, camlardaki yağmur lekeleri, ayağıma ağır gelen ayakkabılar, sıcak tutmayan bir palto, sıcak tutmayan bir hayat.. Kötü geçen günlerimi unutmaya çalışıyordum. Masanın üzerini yemekten sonra ne kadar silerseniz silin, bir iki küçük kırıntı daima kalır. Onun gibi.