Onur ERGÜL

Onur ERGÜL
@onurergul
Celal Bayar Üniversitesi
Manisa
Manisa
47 reader point
Joined on October 2020
Yüzümü ellerimin arasına alıp sıktım; derimi, damarlarımı ve dokusunu hissettim. Her şey hızla azalıyordu, her şey çok acımasızdı. Onursuzdu. Dalgalar art arda, art arda geliyordu. Sınırsızdı. Temiz ve derindi. Maureen'le yazın buraya gelmiştik; liseden sonraki, üniversiteden sonra ve A6'nın Güneydoğu Asya'dan çıkıp bir kefen gibi dünyayı sarmasından önceki yaz. Temmuz ayında. Pizza yiyip onun radyosunu dinlemiştik. Ben onun sırtına yağ sürmüştüm, o benim sırtıma yağ sürmüştü. Hava sıcaktı, kumlar parlıyordu, güneş yakıcıydı.
Daha 1970'li yıllardan günümüzdeki korona virüsü tahmin etmiş sanki King.
Reklam
Susie içeriye girdi. Ona A2'nin A6'ya karşı bir koruma sağlamadığını söylemem şart değil. Zaten biliyordu. Sadece bunu düşünmek istemiyordu.
" Artık beni pek sevmiyorsun, değil mi, Bernie?

Reader Follow Recommendations

See All
Korkunun hüküm sürdüğü, uğursuz güçlerin ve ürkütücü yaratıkların varlığını sürdürdüğü, güzel her şeyin bir anda yok olabileceği o tuhaf ve harika durakta buluşalım.
Tekrar uyandığında, aileside odadaydı. Her zaman bir parçası olacağı o şefkat ve sevgi dolu çemberin içindeydi. Ölüm bile bunu değiştiremeyecekti. Işıklar, gözlerinin önünde dans etmeye başlamıştı bile. Cılız ve titreyen elini uzatarak altın turnaya dokundu. Yaşam bedeninden ayrılıyor olabilirdi fakat turnaya dokunmak, Sadako'yu yüreklendirmişti. Tavandan sarkan kuş sürüsüne baktı.Ne kadar güzel ve hürdüler. Derin bir nefes aldı ve gözlerini kapadı. Artık son uykusuna dalmıştı.
Reklam
"Yakında iyileşeceksin. Belki de güneş bir daha doğduğunda..."
Sadako sessizce oturup, rüzgarda hışırdayan yaprakları dinledi. Ardından, "Sıra bende, değil mi?" diye sordu. Başını hızla iki yana sallayan hemşire Yasunga, "Tabii ki hayır. Hadi, şuraya gel de uyumadan önce son bir turna katla. Bininci turnanı da bitirince, uzun ama çok uzun yıllar yaşayan bir hanımefendi olacaksın." dedi
Sadako yutkunup ağlamamaya çalıştı. Genzini temizleyen bay Sasaki, "İstediğin... İstediğin bir şey var mı?" diye sordu Sadako'ya. Kız, başını iki yana salladı. Gerçekten istediği tek şey, evine dönmekti. Ama ne zaman olacaktı bu? Yalnız başına kalan Sadako, yüzünü yastığa gömdü ve uzun uzun ağladı. Kendini hiç bu kadar yalnız ve mutsuz hissetmemişti.
Altı yıl boyunca aradığım, basılmasını beklediğim kitap. Sonunda iki yıl önce buldum ve aldım. Yaklaşık yarım saat sonra kitap bitmişti ama ben de bitmiştim. Umut etmeyi unuttuğum zamanlardan utandım. Uçurumun eşiğine gelinse bile nasıl yaşanacağını bilmediğim için utandım. Bence tüm yetişkinlerin, umutlarını kaybetmiş, çocukluğunu öldürmüşlerin okuması gerekli olan bir kitap. -Zephyra
İçinin daha derinlerine kulak verip geçmişe döndü; acaba o ses, anımsayarak gerçekleri söyleyen o ses ona dönüp, geçmişle birlikte bugünün üzerindeki örtüyü de kaldıracak mıydı?
Reklam
Bazı sözler olmalıydı, bir olay, bir yaşantı; duyduğu, hissettiği bir şey, bir melodiye bürünmüş, çok derinlerde yatan, uzun yıllar dokunmadığı bir şey. Ve bilinmezlik ansızın dağıldı, unutmanın karanlığında ışıltılı bir karanlık belirdi: Sözlerdi bunlar, bir akşam kadının ona oda da okuduğu bir şiirdi. Fransızcaydı, adam sözcükleri anımsıyordu, kavurucu bir rüzgarın sürükleyip getirmesi gibi bir anda dudaklarındaydılar ve yabancı bir şiire ait unutulmuş bu dizeleri on yıl öteden kadının sesinden duyuyordu: - Issız bir parkta karlar içinde, Arıyor geçmişi iki gölge.
"İkide bir o günlerle bu günü karşılaştırmam için beni dürten şey nedir böyle? Ona bugünden söz etmeyi neden başaramıyorum? O günler ve geçmiş zorla aramıza giriyor."
Bir sokak lambası ne zaman üzerlerine çapraz olarak vursa, gölgeleri sarılırmış gibi iç içe geçip eriyor, yayılıyor, kavuşuyor, iki beden yekvücut oluyor, sonra yeniden kucaklaşmak üzre ayrılıyordu; oysa o sırada onlar yüzleri solgun, soluk soluğa yürüyorlardı.
Hayır, sakın bir şey düşünme şimdi, hiçbir şey isteme, arzulama, böylece kal, düş görür gibi belirsize doğru bırak kendini, yabancı bir selle sürüklen, birbirinize dokunmadan ama yine de birbirinizi hissederek, birbirinizi arzulayarak ama ulaşamadan, yazgıya doğru salınarak ama sonra dönüp kendi kaderine boyun eğerek. Böylece kal yalnızca, bu bitmeyen alacakaranlıkta, saatlerce, sonsuza kadar, düşlerle sarıp sarmalanarak.
—Şu kadarcık şeyle kolayca insanların canını almanın hiçbir açıklaması olamaz.
Hayatını mantıksız düşüncelerle savaşmaya adayan adam, şimdi kendiyle çelişiyordu. Adaletin şemsiyesi altına gizlenen kötülükle yüzleşen insanların yaptığı gibi.
Reklam
Her yıl bu şekilde on binler, yüz binlerce hayvan kurban olduğu için biz insanlar hasta olmadan mutlu bir hayat sürebiliyoruz. Fakat buna rağmen insanlar birbirlerini öldürüp, kin besleyerek bu çabayı heba ediyorlar. İnsanları koruyanın doğa ana olduğunu unutuyorlar.
İlk tabancasını eline aldığı zamanki duyguyu uzun zaman sonra yeniden yaşadı. Bir canın ağırlıyla o canı alan ellerin hafifliği arasındaki uyumsuz dengeyi hissetti.
Uzattığı elini, bir cankurtaran halatıymış gibi sımsıkı tuttum. Sanki ölen Rue değil, bendim. "Yiyeceklerini havaya uçurdun mu?" diye fısıldadı. "Son kırıntısına dek." "Kazanmak zorundasın." "Kazanacağım. Artık bunu ikimiz için yapacağım." "Gitme." "Hiçbir yere gittiğim yok.Burada yanındayım." Ona sokularak başını kucağıma aldım ve kalın telli koyu saçlarını kulağının arkasına attım. "Bir şarkı söyle." Ne dediğini zar zor anlamıştım. Hafifçe öksürerek güçlükle yutkunarak bir ninniye başladım.
Tekerlekler gittikçe daha hızlı dönüyor, tren dönemeçli yolda kayarak vadiye doğru iniyordu. Dağlar giderek alçalıp uzaklaşıyordu, düzlüğe varmışlardı bile, bir kez daha dönüp geriye baktığındaysa mavileşip gölgelere karışmışlardı artık, uzak ve ulaşılmaz görünüyorlardı. ""Edgar, çocukluğunu sisli gökyüzünde yavaş yavaş çözülür gibi görünen bu dağlarda bırakmış olduğu duygusuna kapıldı.""
Yalnızca başlangıçtaki vesileye bakmakla yetinirseniz bir sevginin gücünü yanlış değerlendirirsiniz, aslında daha öncesindeki gerilime, ruhun bütün büyük sarsıntılarına zemin hazırlayan, yalnızlığın ve düş kırıklıklarının yarattığı o bomboş karanlığa bakmak gerekir. Yaşanmamış duygular burada birikerek aşırı ağırlaşır ve değeceğine inanılan ilk kişiyle karşılaşıldığında alabildiğine boşalır.