Ölmek istemiyordum. Annemler bana aslında ölmeyeceğimi, gerçek benliğin asla ölmediğini açıklamışlardı: Kimsenin özü yok olmuyordu. Ölenler, örneğin opal madencisi ve yavru kedim, yeni vücutlara kavuşacak ve bir gün başka biçimlerde aramıza geri döneceklerdi. Söylediklerinin doğru olup olmadığım bilmiyordum. Ama ben, ben olmaya alışkındım. kitaplarımı, büyükannemleri ve Lettie Hempstock'ı seviyordum. Ve ölüm, onları benden alacaktı. -- :')
Hermitage mühürlü hazine dairesi! Yanda küçük bir bölüm daha var. Işık yanar yanmaz yüz binlerce taş şimşek çakmış gibi parıldıyor. Burası mücevherler bölümü. Türk kılıçları, sapından sipsivri ucuna kadar sîlme elmas, zümrüt, opal ve yakutla kaplı. Bir başka köşede, üzeri iri elmas taşlarla dolu II. Katerina'nın tacı duruyor ...
Sayfa 255 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Salonlardaki kalabalık turkuaz, yakut, zümrüt, opal ve elmastan bir gelgit gibi salınıyordu. Her zaman olduğu gibi, en çok süslenmiş olanlar en yaşlı kadınlardı ve büyük bir ısrarla kendilerini göstermeye çalı­şanlar ise en çirkinlerdi.
İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Patates Kız öldürüldüğünde, katil onun kalbini kesip çı­karmış. Kalbi gömmüş, ama ertesi gün kız dirilmiş. Hem de aynı yerden çıkarak.” Ryan söylediklerini vurgulamak için kamp ateşini elindeki sopayla dürttü ve gecenin içine kıvılcımlar yağdırdı. Opal yavaşça Ryan'a doğru yaklaştı. Ryan on beş yaşındaydı, sevimli sayılabilecek bir çiftlik oğlam havası vardı. Tori, Opal'e Ryan'ın ondan çok hoşlandığım söylemişti. Zaten her şeyi Tori ayarlamıştı, ormana gidip oğlanlarla takılmanın eğ­lenceli olacağını söyleyen de oydu. Opal on iki yaşındaydı ve daha önce hiçbir oğlanla öpüşmemişti, ama bunu kimseye anlatacak değildi, en yakın arkadaşına bile.
Cücegazuv’un büyük diyarı ve şehri. Ezgisi
Dünya gençti, yemyeşildi dağlar Lekelenmemişti Ay’ın yüzü daha Ne derelere isim konmuştu, ne taşlara Durin uyanıp tek başına dolaşttğıdaa. isimsiz tepelerle vadilere isimler verdi; Henüz tadılmamış kuyulardan su içti; Eğilip baktığıma Aynagöl’e Gördü başının gölgesi üzerinde Yıldızlardan yapılmış bir tacın belirdiğini Sanki gümüş bir ipe dizilmiş mücevherler gibi. Dünya saftı, dağlar yüce mi yüce; 0 eski günlerde, çok daha önce Devrilişinden Nargothrond’un yüce kralının Ve göçmesinden Gondolin’in Batı Denizlerinin ötesine, Saftı DünyaDurin’in Günlerinde. Bir Kral’dı o, oymalı tahtında Sütunlarla dolu salonlarında Gümüş zemin, altın çatı Güç riinleriyle örtülüydü kapı. Güneş, yıldız ve ay ışığı Doldururdu billur lambaları, Ne bulut örter ne de gölgelerdi gece Pmldardı sonsuza dek zarafetle. Oradadöverdi çekiçler örsü, Hakkâk yazardı, yontardı keski; Orada dövülürdü kılıç, bağlanırdı kabzası, Kazıcı kazar, örerdi duvarcı. Orada beril, solgun opal, inci Ve metal işlenirdi balık pulları gibi, Kalkanlar, zırhlar, baltalar, kılıçlar Yığınlaydı parıl parıl parlayan mızraklar. Yorulmazdı o zamanlar Durin ‘in halkı; Dağların altında müzik uyanırdı: Harpçılar harp çalar, okurdu ozanlar Kapılarda durmadan öterdi borazanlar. Dağlar yaşlı, dünya kül rengi, Demirhanenin ateşi küllenmiş buz gibi; Çalman harp, düşen çekiç yok artık: Durin’in salonlarında tek yaşayan karanlık; Bir gölge uzamyorşimdilerde Moria, Khazad-dûm’daki mezarı üzerinde Ama batmış yıldızlar görünüyor hâlâ Karanlık ve rüzgârsız Aynagöl sularında; Tacı orada, derin sularda yatar Durin tekrar uykusundan uyamncaya kadar.
Aşk zümrütlerden daha değerli, güzel opal taşlarından daha kıymetli bir mücevher. İnciler ve nar rengi taşlar onu satın alamaz, pazarda da bulunmaz. Tüccarlardan satın alınamaz, değeri altınla karşılaştırılamaz.
Reklam
227 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.