Ben, iki korumamla beraberdim, sivildim. Üzerimde siyah takım ve siyah kravat vardı. Çocukların da takım elbiseleri siyahtı. Yalnız onların pardösülerinin altında kalaşnikof vardı. Bende de çift silah vardı. Mermiler ağzına sürülüydü. Sonra Kocatepe’ye gittim. Cami avlusunda bir grup vardı. Baktım, içlerinde tanıdıklarım da var. Cem Ersever’in devre arkadaşlarını gördüm orada. Bana “sen görürsün” gibilerinden bakıyorlardı.
Dualar edildi, camiden alındı rahmetlinin tabutu. Sadece merkez komutanlığının inzibatları tarafından sırtlandı. Ben o zaman –onların çoğu da resmi – onlara bağırdım: “Öküz gibi beni izleyeceğinize bir yarbayı bir ere taşıtmayın, siz taşıyın!” dedim. Bunun üzerine tartışma çıktı. Sonra subaylar ikaz edip, subaylar subayı taşısın dediler. Sonra şehitliğe gittik, rahmetli gömüldü. Toprağın atıldığı sırada bana bakıyorlardı. Döndüm. “Bakın, sizin bakışlarınızı hiç iyi görmüyorum. Hodri meydan!” dedim. “Burada mezarın başında hesaplaşalım, başka tarafa gitmeye lüzum yok.” Orada generaller de vardı. Ben belimi açtım, “Bende iki silah var. İkisi de dolu şarjörlü, horozları açık. Siz de çekin silahlarınızı, sıkalım. Kim ölürse ölsün. Öyle kindar şekilde, Arif Doğan, Cem Ersever’i öldürtmüştür diye tavır almayın.” Dedim. “Ben öldürttüğüm pisliğin mezarına gelmem!” dedim. Sonra silahlarını toplatıp gömdürdüm. Şaşırıp kaldılar. “Ben bu canımı vatan, millet, toprak için verdim. Siz Cem Ersever asri mezarlığa gömülürken neredeydiniz?” dedim. Donup kaldılar.
Nazım Hikmet'ten okuduğum ikinci kitapla karşınızdayım. Bu seferki yolculuğum 1930-1940 yıllarına oldu. O dönemdeki ezen-ezilen, zengin-fakir, çatışmalarını iç içe harmanlamış Nazım Hikmet. Marksizm etkisiyle şiirlerdeki müzikli ahenki okurken hemen tanıyorsunuz. Makinelerin sesini...
Bu eserin ilk bölümü "Benerci Kendini Niçin
Bir kafes.
Bir kanarya kuşu.
Bir keman-
Yeni doğmuş bir çocuk gibi yatıyor kutusunda .
Pencere açık.
Dışarda şehir -
ayışıklı uykusunda
Odada ikimiz.
Konuşuyor o:
--"İsterdim ki ben ,
Bir kitap bekçisi olayım
Camları güneşli bir kitap evinde .
Duyduğum zevklerin en duyulmazıdır--
Yıldızlı cenup denizlerin alevinde
Sabahlar gibi
Sevilen bir kitap başında sabahlamak ..."
Kitaplar, kitaplar ,
Puşkinden ? Mayakofskiye kadar
şiir kitapları.
Uzun bir süredir inceleme yapmadım. Çünkü okuduğum film ve kitap incelemeleriyle kendi yorumlarımı karşılaştırınca ciddi bir fark gördüm ve yazdıklarımdan utandım. Adamlar oturup kitabı bitirip en güzel cümleleri ayırt edip bulabiliyorlar sonra da kitaptan örnek vere vere toplumsal analizinden karakter psikolojisine kadar verilmek istenen asıl
-‘’İsterdim ki ben,
bir kitap bekçisi olayım
camları güneşli bir kitap evinde.
Duyduğum zevklerin en doyulmazıdır-
yıldızlı cenup denizlerinin alevinde
sabahlar gibi
sevilen bir kitap başında sabahlamak…’’
"Bazı acılar vardır. Geçtiğine siz bile inanırsınız ama geçmez. O sızı hiç dinmez ve bir yerlerde gizlenir kalır."
Huzursuzum... Son sayfayı okuyup kitabın kapağını kapattığımdan beri huzursuzum. Evet huzur dolu bir renk mavi, içimi açan bir renk mavi ama artık maviyi görünce o mavi otobüsle İstanbul-Ankara yolunda olan yolculuğum