Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Göçebe ve Bahçıvan Toplumlar
Göçebelik, insanların yaşayabilmek için ev hayvanlarına dayandığı toplumlardır. Yetiştirdikleri hayvanlar arasında sığır, koyun, deve, lama ve ren geyiği vardır. Göçebe toplumlar, Afrika, Orta Doğu, Güney Amerika ve Asya'nın steplerindeki bazı yarı kurak topraklarda yaşamışlardır. ...Göçebe toplumlar, hayvanların, süt, yün, kıl gibi her türlü yan ürünlerinden faydalanırlar. Akrabalık (kabile) son derece önemlidir. (6) ...Bizler de tarihsel olarak göçebe bir kültürün mirasçılarıyız. ...Avcı ve toplayıcı toplumlardan sonra ortaya çıkan ikinci kol ise, toprağın daha verimli olduğu bölgelerde yaşamış olan bahçıvan (horticultural) (7) toplumlardır. Bahçıvanlık, toprağın işlenmesinde basit el aletlerinin kullanıldığı bir teknolojiye dayanır. Bu toplumlar, doğada hazır olanlardan daha çok, toprağı ekerek ya da işleyerek yiyecek elde ederler. Avcı ve toplayıcıların aksine, bahçıvanlık toplumları daha az göçebedir. (6) Thomson, W.E; and Hickey, J.V.; Age., 135-7. (7) Schafer, R.T.; Lamn; R.P., Age., 421-422
Sayfa 140 - Ekin Yayınları, 17. BaskıKitabı okuyor
Zeki Velidi'nin talebesi olmakla iftihar ederiz!
Zeki Velidi'ye Atsız'ın ne kadar bağlı olduğu ve ona ne kadar değer verdiği, Atsız Mecmua'daki çeşitli haberlerden anlaşılır. Dergi, ilmî ve fikri ağırlığıyla yayınına devam ederken bir hadise olur. Ankara Halkevi'nde (tarihî Türk Ocağı binasında) Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin Birinci Türk Tarih Kongresi yapılmaktadır.
Reklam
Konuşulduğu halde uyku hali var içerde, Ben de Orta Asya kıyılarını düşünerek Yumuyorum uykulu gözlerimi.
Sayfa 128Kitabı okudu
Osmanlı kültürü ilk döneminde yani gelişme çağında bağnaz değildi. Yabancı kültürlere özeniliyor, bilinçli kültür alıntıları yapılabiliyor, dışarıdan alim ve sanatçı getirilmesine çalışılıyordu. Tursun Bey (15. yy sonu) kendi zamanında sanatta başlıca üç üsluptan, Tavr-i Rûmi (Anadolu Türk), Tavr-i Hatâyi (Orta-Asya) ve Tavr-i Frengi (Avrupa) üsluplarından söz ediyordu.
MİT Raporlarından... (1974)
Davamız sizlerin daha fazla ezilmemesi içindir. Tarih yalan söylüyor. Biz Kürtler Orta Asya'dan gelmedik. Eskiden beri buradayız. Bizi (Hz.) Muhammet bile yenemedi. Ancak Atatürk'le İsmet Paşa yendi. Bunlar da dolaylı yollarla yendiler. Tüm Leninist- Maoist ve marksistler benim gibi düşünüyorlar. Terörist başı Abdullah Öcalan
Sayfa 276 - Kronik YayınlarıKitabı okuyor
Bunsen komisyonu 2
Komisyon 28 Mayıs 1915 tarihine kadar 13 toplantı yaparak Orta Doğu'nun nasıl şekillenmesi gerektiğini tartıştı. Nihayetinde "The Report of the Committee on Asiatic Turkey" (Bunsen Report) başlıklı 97 sayfalık rapor hazırladı. Giriş bölümünde İngiltere'nin istekleri, mevcut şartlar ve olasılıklar analiz ediliyordu. Raporun esas metni bölgede uygulanabilecek farklı uygulamanın ortaya çıkardığı durumların ayrıntılarıyla incelendiği dört ayrı bölümden oluşuyordu. Komisyonun Osmanlı İmparatorluğu'nun Arap toprakları için teklif ettiği muhtemel uygulamalar şunlardı: 1) Toprakların İtilaf Devletleri tarafından paylaşılması, 2) Avrupa Devletlerinin kontrolünde nüfuz alanlarının oluşturulması, 3) Osmanlı İmparatorluğu'nun Asya'da ismen yaşamasına izin verilmesi ve önemli bölgelerin hakimiyet altında tutulması, 4) Osmanlı İmparatorluğu'nun isim olarak tutulması fakat devletin federal bölgelere ayrılarak yönetim yapısının tamamen değiştirilmesi.
Reklam
Biruni
Bana sorarsanız Bîrûnî o yılla rın Orta Asya'sının veya Batı Orta Asya’nın en büyük âlimidir. Hindistan’ı öyle iyi anlatır ki Ganj Ovası’nm oluşumu hakkında söyledikleri alınıp bugünkü jeoloji ders kitaplarına koyulsa hiç kimse yadırgamaz. Alüvyonların gelişini, bunları nehrin taşı masını anlatır. Minerallerin tayininde sırf renk yetmez bir de önemli olan onların özgül ağırlıklarım belirlemektir. Bunun için de yeni bir metot bulur. Hindistan’dan geldikten sonra bulunduğu yerin haritası nı çıkarmak gerektiğini düşünür. Harita çıkarmak için şehir lerarası mesafeyi ölçer. Fevkalâde de doğru ölçmüştür. Bîrûnî gerçek bir fen adamıdır, öteki taraflara pek bulaşmamıştır. O zamanlar âlim olanın dini de bilmesi gerekir. Bilgileri fen tarafindadır ve bundan pek ödün vermez. Meselâ îbn Sînâ sürekli hapse girer. Zindana atılır, kimisi “Bu zındıktır,” der
“Kadim uygarlıklar tarihinde, yeraltında yaşayan farklı bir canlı türünden sürekli bahsedilir öyle değil mi? Mesela Tibet ve Orta Asya geleneklerinde Agarta ve Şambala adında, dağların içinde yaşadığına inanılan bir halk vardır. Yanlış hatırlamıyorsam Yahudilerin kutsal kitabı da Gog-Magog adında istilacı varlıklardan bahseder. Hatta Hindu kutsal metinlerinde bile Koka-Vikoka kadında yer altında yaşayan canlılar olduğu söylenir. Bence aynı varlıklar Kur’an-ı Kerim de Yecüc-Mecüc olarak anlatılmış gibi görünüyor. Sonuç olarak, insanlık tarihi boyunca yeraltında yaşadığına inanılan bir varlık kültü, sürekli konuşulup anlatılan bir şeymiş zaten.”
Sayfa 241
Dökümle yapılmış ve kakma tekniği ile süslenmiş Selçuklu devri madeni eser­lerinden Andadolu'ya izafe edebileceğimiz diğer bir örnek, İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi'nde bulunan bir çelik aynadır. Saplı tipte olan bu ayna, Selçuklu devri madeni eserlerinin arasında çelikten yapılmış yegane örnektir. Aynanın üzerini süsleyen alçak kabartma kompo­zisyonlar, ince çizgiler halinde uygulanan altın varaklarla kakılmıştır. Çelik ay­nanın ortasında, doğan kuşu ile avlanan bir atlı avcı kompozisyonu yer almak­ta; bu kompozisyonun etrafını birbirlerini kovalayan hayvan figürlerinden oluşan bir friz dolanmaktadır. Doğan kuşuyla avlanan atlı avcı figürü, Orta Asya kökenli bir kompozisyondur. Benzeri kompozisyonlar hem 7-9. yüzyılla­ ra ait Uygur ve Hatan resimlerinde ve sikkelerinde, hem de 10-11. yüzyıllara tarihlenen Karahanlı aynalarının süslemesinde karşımıza çıkmaktadır. Çelik aynanın üzerindeki av sahnesinde atlıyla karşı karşıya tasvir edilmiş bir ejder figürü görülmektedir. Orta Asya kökenli olduğunu belirttiğimiz "doğan kuşu ile av" kompozisyonunun, bu eser üzerinde, Bizans ikonografyasındaki "St. George'un ejderi öldürmesi" sahnesiyle karıştırılarak kullanıldığı anlaşılmakta­dır. Bizans sanatından alınma konuların Orta Asya, İran veya Mezopotamya kökenli kompozisyonlarla karıştırılarak kullanılması, Anadolu Selçuklu made­ni eserlerinin çok tipik bir özelliğidir.
Sayfa 223
Avrasya kökenli, özellikle şu an hala Avrupa'da ve Doğu Asya'da yaşayan halklar ile Kuzey Amerika'ya göç etmiş olanlar, zenginlik ve güç bakımından dünyaya egemen olmuş durumdalar. Afrikalıların çoğu da içinde olmak üzere öteki halklar Avrupa'nın sömürgesi olmaktan kurtuldular ama zenginlik ve güç bakımından çok gerilerde kaldılar. dahası Avustralya'nın, Kuzey, Orta ve Güney Amerika'nın, Güney Afrika'nın yerli halkları artık kendi topraklarının efendisi bile değiller, Avrupalı sömürgeciler tarafından katledildiler, boyunduruk altına alındılar hatta bazı durumlarda tamamıyla yok edildiler. o bakımdan çağdaş dünyada görülen eşitsizliklerle ilgili soruyu şöyle sormak gerekir: neden şu anda Avrupalı ve Asyalı halklar zenginlik ve güç sahibi de başkaları değil? örneğin neden Amerika, Afrika ve Avustralya yerlileri gidip Avrupalıları ve Asyalıları öldüremedi, egemenlikleri altına alamadı, onların köklerini kazıyamadı?
Reklam
ilk soru: Türkler olarak antik Hint-Avrupa dilinizi Avrupa'ya vermişken ve Avrupa'nın neredeyse her yerinde (ve Hindistan'a kadar Asya'da) bu eski dilin türleri konuşulurken siz Türkler neden Orta Asya kökenli bir dil olan Türkçe konuşuyorsunuz? neden antik Hint-Avrupa dilinizin devamı bir dil konuşmuyorsunuz? -Moğolların aksine siz Türkler hiçbir zaman yerinizden edilmediniz, Türkiye'ye hükmettiniz ve diliniz Rusça veya İngilizce gibi bir Hint-Avrupa diline dönüşmeyip muhteşem bir dil olan Türkçe olarak kaldı.
m.ö. 176 yılında mo-tu, imparator wen'a cüretkârlığını daha da artırıcı bir mektup yolladı. bu mektupta mo-tu kendisini gök tarafından kurulan hunların büyük shan-yüsü olarak göstermekteydi. devamla mektupta "gökün yardımı, savaşan erlerimizin mükemmelliği ve atlarımızın gücüyle, aşiretin her üyesini keserek veya itaate zorlayarak, yüe-c- bib'yı silip süpürmeyi başardık. üstelik lou-lan, wu-sun ve hu-chie kabileleriyle, civardaki 26 devleti de fethettik, böylece hepsi hunların halkının bir parçası oldu. yay çekerek yaşayan tüm halklar artık tek ailede birleşti ve tüm kuzey bölgesi barış içinde. böylece ben şimdi silahlarımı bırakıp, askerlerimi dinlendirmek ve atlarımı otlaklara çıkarmak istiyorum. bu yakın geçmişte olan olayı unutup eski anlaşmamızı tekrar yürürlüğe koymak arzusundayım." mektuptan anlaşıldığına göre yüe-chih ve diğer orta asya boylarını itaat altına aldıktan sonra mo-tu kendini daha da güçlenmiş hissediyordu. yani o zamanın dünyasında çin sınırlarının dışının tek hakimi o idi. onun istekleri çin sarayında uzun süre enine boyuna tartışıldı. imparator wen, eski anlaşmayı tekrar kabul etmek zorunda kaldı
Sayfa 35 - kronik kitap, 2. basımKitabı okuyor
Türkiye
Çin, Tibet, Soğd, İran (Sasani), Bizans, Arap kaynaklarında Türk Devleti adıyla anılmıştır. Hatta Bizans kaynaklarında Orta Asya'ya Türkiye denilecektir (582 civarı Menandros). Türk tarihi açısından yeni bir ufuk açılımı meydana gelmekte, Türk kimliği yazılı tarih kaynaklarına damga vurmaktadır.
Mukan Kağan
Gök Türklerin en parlak dönemi Mukan Kağan zamanında yaşanıyor. Her şeyden önce Mukan Türk birliğini sağlamayı başarmıştır. Orta Asya'da ve Karadeniz'in kuzeyinde ne kadar Türk kökenli boy varsa hepsini bir bayrak altında toplamayı gerçekleştirmiştir.(...) Töreye sadık kalmış Gök Türk Kağanlığını sağlam temeller üzerine oturtmuştur. Çin kaynakları onun döneminde Gök Türk sınırlarının 15 milyon kilometrekareye ulaştığını bildirir. Cesur kişiliği, askeri işlerde çok yetenekli oluşu, planlamacılığı, yürüttüğü olağanüstü dış siyaset başarısı onu en başarılı kağan konumuna oturtur. Mukan Kağan, amcası İstemi Yabgu ile birlikte Gök Türk Devleti'ni siyasi ve askeri açıdan çok ileri bir düzeye taşımıştır.
Akabinde Kuzeybatı Çin' deki atalarının eski topraklarını alarak devletini özellikle ekonomik açıdan güçlendirmiştir. Bunun yanında Orta Asya' da Kırgızlar ve Ting-lingler gibi 26 boy ve devletçiği kendine bağlayarak, devletini geniş bir imparatorluk haline getirmiştir. MÖ 199 yılında kendisinden en az dört kat büyük orduya sahip Çin imparatorunu kuşatarak, ona büyük bir tehlike yaşatmıştır. Devletin sınırları Kore' den Aral Gölü'ne, Baykal Gölü'nden Çin Seddi'ne ve Doğu Türkistan'ı içine alacak şekilde genişlemiştir. Tamamını işgal edecek gücü olduğu halde Çin'i ele geçirmemiş ancak kendi ekonomisini güçlendirmek maksadıyla Çin'i vergiye bağlamıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.