Emirhan

Gelecekte, muhtemelen dinleyici olarak adlandırılan bir meslek olacak. Belirli bir ücret karşılığında ötekine kulak verecek. Kişi, dinleyiciye, artık ötekini dinleyen kimse kalmadığı için gidecek. Bugün, dinleme yetimizi daha da çok yitirmekteyiz. Her şeyden önce, egoya artan odaklanma, toplumun narsistleşmesi dinlemeyi zorlaştırıyor. Narcissus, aslında ötekinin sesi olan su perisi Echo’nun sevgi dolu sesine karşılık vermez. Böylece kendi sesinin tekrarı içinde yok olur.
Reklam
Adorno’ya göre “dünyaya yabancılık” bir sanat momentidir. Dünyayı yabancı bir şey olarak algılamayan kimse, onu hiçbir şekilde kavrayamaz. Sanat açısından negatif bir gerilim esastır. Dolayısıyla Adorno’ya göre iyi hissettiren sanat diye bir şey yoktur. Dünyaya yabancılık, aynı zamanda bir felsefi momenttir. Tinin kendisinde içkindir. Yani tin, özünde bir eleştiridir.
Kafka’nın Yasa Önünde ya da Şato gibi anlatıları, negatifliği, erişilmezliği, tamamen ötekinin her tür temsilden kaçan gizemini etkileyici bir şekilde betimler. Taşralı adam ölünceye kadar yasanın kapısının önünde bekler, ancak içeri girmesine izin verilmez. Yasa ona kapalı kalır. Kadastrocu K. da şatoya giriş izni alamaz. Şatonun, ilk önce bir ses olarak kendini göstermesi tesadüf değildir. O tamamen ötekinin yeridir. K., köye vardıktan sonra şatoyu telefonla arar. Telefonda duyduğu, anlamlı bir söz, bir konuşma ya da bir söylem değil, aksine uzaktan gelen anlaşılmaz, tekinsiz, şarkı söyleyen bir sestir.

Reader Follow Recommendations

See All
Albert Camus’nün Yabancı romanı, yabancı olmayı temel bir varlık ve varoluş duygusu olarak tanımlar. İnsan dünya karşısında, insanlar arasında, hatta kendine karşı da bir yabancıdır. Roman kahramanı Meursault diğerlerinden bir dil parmaklığıyla ayrılmıştır. Yabancılık, kendini dilsizlik olarak ifade eder. Herkes bir dil parmaklığıyla ötekilerden ayrılmış bir hücrede hapistir. Bu yabancılık, ne günümüzün hiper-iletişim zamanına ne de bir konfor alanı ya da bir alışveriş merkezi olarak dünyaya aittir.
Selfie-bağımlılığının da kendini sevmekle pek ilgisi yoktur. Yalnızlaşmış, narsisist benliğin boşta çalışmasından başka bir şey değildir. İnsan, içsel boşluk karşısında nafile bir şekilde kendini üretmeye çalışır. Yalnızca boşluk kendini yeniden üretir. Selfie’ler, boş biçimler içindeki kendiliktir. Selfie-bağımlılığı boşluk hissini keskinleştirir. Buna öz-sevgi değil, narsisist öz-referans yol açar. Selfie’ler, boşalmış, güvensizleşmiş bir benliğin güzel, pürüzsüz yüzeyleridir. Bugün insanlar, eziyet veren boşluktan kurtulmak için ya jilete ya da akıllı telefona uzanırlar. Selfie’ler, boş kendiliği kısa süreliğine gizleyen pürüzsüz yüzeylerdir. Ancak ters çevrildiğinde, kanayan yaralı sırtlarla karşılaşılır. Yaralar, selfie’lerin arka yüzlerinin.
Reklam
Aynının aşırı çoğalması, “içinde artık yalnızca boşluğun belirdiği bir doluluktur.”
Aynının terörü bugün hayatın her alanına tesir etmektedir. İnsan hiçbir deneyim yaşamadan her yere seyahat eder. Bir kavrayışa ulaşmadan her şey hakkında malumat edinir. Bilgiye erişmeden enformasyon ve veri biriktirir. Serüven ve heyecan peşinde koşar ama hep aynının içinde kalır. İnternette Arkadaş ve Takipçi toplar ama asla bir başkasıyla karşılaşmaz. Sosyal medya, toplumsalın mutlak sıfır derecesini temsil eder.
Ötekinin var olduğu zamanlar sona erdi. Gizem olarak öteki, baştan çıkarma olarak öteki, Eros, arzu, cehennem ve acı olarak öteki ortadan kayboluyor. Bugün, ötekinin negatifliği, yerini aynının pozitifliğine bırakıyor. Aynının aşırı çoğalması, toplumsal gövdeyi etkileyen patolojik değişikliklere sebep oluyor. Bünyeyi hasta eden şey, mahrumiyet ve yasaklama değil, aşırı iletişim ve aşırı tüketim; bastırma ve olumsuzlama değil, her şeye izin verme ve her şeyi olumlamadır. Zamanımızın patolojik alameti bastırma değil, depresyondur. Yıkıcı baskı ötekiden değil, içten gelir.
144 syf.
·
Not rated
·
Read in 8 days
Cengiz Han’a Küsen Bulut
Cengiz Han’a Küsen BulutCengiz Aytmatov
8.5/10 · 15.8k reads
Bir insanın en yakınlarını bir an bile olsa görebilmek gibi safiyane bir arzusuna karşı bunca acımasız engel ve tehlike söz konusuydu, işte özgürlüğünden mahrum olmanın bedeli bu kadar ağırdı.
Sayfa 112Kitabı okudu
Reklam
Bazen bir insanın dünyasının yıkılması ve az önceki amaca kilitlenmiş ve dünyayı olumlu şekilde kavrayan halinden koparak olumsuz bir ruh haline bürünmesi için o kadar az şey kafi gelir ki…
Sessiz ve sakin bir geceydi ve sadece komşu at sürüsünün çoban köpeği havlıyordu, ama bu öyle korkutucu bir havlama değildi; bir de uzaktan uzağa at kişnemeleri duyuluyordu. Belki de gecenin ortasında, atlar dağlardaki vatanlarını, hızla akan nehirleri, kalın ot örtüsüyle kaplı çayırları, sırtlarını ısıtan güneş ışınlarını hatırlıyorlardı…
Oysaki ana babayı yavrularından ayırma hakkı sadece ecele aittir ve de başka hiçbir şey ve hiç kimse bu hakka sahip olmamalıdır…
Bu diyarlarda trenler batıdan doğuya, doğudan batıya gider gelirlerdi…
Emirhan tekrar paylaştı.
Önümdeki adama gelmişti sıra. Berbere yeni gittiği hemen anlaşılıyordu. Sabırsızlandı. Bir an önce şubeye geri dönmek istiyordu. Kim bilir o insanları da sevecekti belki bir gün, aradan yıllar geçince, kendi boylarından daha uzun olanları biçen bir tarım makinesinin üzerine kurulmuş bütün o insanları. Çünkü zamanla her şeyi sever insan, çünkü bir gün öleceğini anlar.
2,995 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.