Piranesi, açılışta okurun kafasını karıştıran, zaman zaman "Ben ne okuyorum" dedirten karmaşık ve bir o kadar da ilgi çekici, gizemli fantastik kurgu romanı. Yazar Susanna Clarke, kitabın adını belirlerken ressam Giovanni Battista Piranesi'den ilham almış direkt. Hikayenin geçtiği devasa labirentlerden oluşan evi de yine aynı şekilde söz konusu ressamın çizimlerinden örnek alarak oluşturmuş.
Kitapta, devasa büyüklükte, alt katında kocaman okyanusları olan, labirentlerden, heykellerden oluşmuş, büyülü, nerede bitip nerede başladığı tam olarak bilinmeyen bir yer (ev) var ve kahramanımız Piranesi burada yaşıyor. Bu evde aynı zamanda "Öteki" adında bir bilim insanı var. Piranesi'nin Öteki ile beraber bu ev hakkındaki gerçekleri (ne zamandan beri burada yaşadıkları, kim tarafından yapıldığı, neden burada oldukları vb.) öğrenmeye çalıştığı bir hikaye okuyoruz ve bu hikaye günlük şeklinde okura aktarılıyor. Evrenin anlatımı başlangıçta çok zihin karıştırıcı şekilde yapılıyor. Takip etmekte zorlanılıyor. Anlaması zor, karmaşık şekilde başlıyor kısacası. Bu da eseri benimsememizi zorlaştırıyor. Ortalara doğru olaylar genişleyip açıldıkça ve başka karakterler de olaylara dahil edildikçe gizem unsuru artıp meraklanmamız başarıyla sağlanıyor. Fakat sonlara doğru tekrar sürükleyicilik azalıyor. Kısacası farklı bir türde başlayıp bambaşka bir türde bitiş yapıyor Piranesi.