George'den sayfa 50 "Eskiden onunla birlikteyken çok eğlenirdim. Ona bir sürü şaka yapardım hayatını kendi kendine sürdüremeyeceğini gördüğümde. Şaka yaptığımı bile anlamazdı, o kadar aptaldı. Ben de eğlenirdim ona böyle şakalar yapıp. Onun yanında kendimi çok akıllı biriymişim gibi hissederdim. Ona ne söylersem yapardı, ne kadar saçma
Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu? Şu ağaçlar, onların dallarını ve eteklerini örten karlar, şu ahşap bina, şu gramofon, şu göl ve üzerindeki buz tabakası ve nihayet bu çeşit çeşit insanlar hayatın kendilerine verdiği bir işi yapmakla meşguldüler. Her hareketlerinin bir manası vardı, ilk bakışta gözle görünmeyen bir manası. Ben ise dingilden fırlayarak, boşta yuvarlanan bir araba tekerleği gibi sallanıyor ve bu halimden kendime imtiyazlar çıkarmaya çalışıyordum. Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu.
Reklam
Anılar Beşiği Antalya ~ Mahmut Sami KAYA
"Çocukken ömrümü hep bu evde geçireceğimi düşünür, belki onlarca yıl sonra çocuklarıma kendi zamanlarımı göstermek için evin belli yerlerine, duvara, eşyalara ufak izler, notlar, tarihler yazardım. Ancak o tarihler de duvarlar gibi tarih oldu şimdi. Biz de bir gün öyle olacağız işte. İnsanlar bir süre arkamızdan "Yaa evet öyle biri vardı" diyecek sonra onlar da unutacak, sonra onlar da unutulacak. Medeniyetin yanı başında hâlâ sapasağlam ayakta olmasına rağmen daha yeni yeni keşfedilen bazı eserlerin, hatta eski şehirlerin nasıl bunca zaman burnumuzun dibinde gizli kaldıklarını şimdi daha iyi anlıyorum. Günlük ihtiyaçlar, uğraşlar diğer meselelere uzun vadede bir buldozer gibi saldırıyor. Ayrıca biliyorum ki yeniden keşfedilen o eserler bir yana bizi keşfeden ise belki hiç olmayacak şayet biz de öncekiler gibi ardımızda eserler bırakmaz isek..."
Sayfa 156 - Kepez Belediyesi Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Hayatı belli şartlar altında yaşamaya buyur ediliriz. Hayat boyu böyledir bu. Doğduğumuz andan ölümümüze değin hep bu şartlar topluluğu bir şartlar topluluğu ile çevrelenmişizdir. Kimimizin babası sert, kimimizin ki fazla yumuşak, kimimizin annesi ilgisiz, kimimizin ki ise insanı boğacak kadar ilgilidir. İçinde yaşatıldığımız şartlar ilk olarak
Ölümlülerin büyük bir bölümü doğanın kötü karakterinden şikâyet eder, zira kısa bir ömürle doğuyoruz, bize bahşedilen bu zaman aralığı öyle hızlı ve öyle çabuk tükeniyor ki, az insan hariç, herkes daha yaşama hazırlanırken yaşamdan ayrılıyor. Sanıldığı gibi, bu yaygın kötülükten sadece sıradan insanlar ve budala avam şikâyet etmez, aynı his seçkin kişilerden de böyle şikâyetler yükselmesine yol açar. Nitekim hekimlerin en büyüğünün şöyle ünlü bir sözü vardı: "Yaşam kısa, sanat uzun." Keza Aristoteles de nesnelerin doğasını incelerken, doğaya bilge birine yakışmayan şu suçlamayı yöneltir: "Doğa ömür konusunda hayvanlara öyle cömert davranmıştır ki, onlara beş ya da on ömür vermiştir, birçok büyük şeyi başarmak için doğmuş olmasına rağmen, insana çok daha kısa bir süre vermiştir." Kısıtlı bir zamanımız yok, sadece çoğunu boşa harcıyoruz. Yaşam yeterince uzun ve tamamı iyi düzenlenirse, en büyük işlerin başarılmasına fazlasıyla yetecek kadar bahşedilmiştir, buna karşılık yaşam herhangi bir iyi şeye adanmadığında, lüks ve umursamazlık yüzünden tükenir ve kaçınılmaz sonun baskısıyla, bizden uzaklaştığını anlamadığımız yaşamın çoktan geçip gittiğini kavrarız. Tam da böyledir, kısa yaşam bulmayız, onu biz kısaltırız, ondan yoksun değiliz, onu tüketiyoruz. Nasıl krallara layık büyük bir malvarlığı kötü bir sahibin eline geçince bir anda dağılır da mütevazı bir malvarlığı iyi birine emanet edilince o kişinin dikkatli idaresiyle artarsa, yaşamımız da kendini iyi düzenleyen biri için oldukça uzundur.
Sayfa 45
Tezimi çok büyük zorluklarla bitirdim. Ömrümün bilmem kaçta kaçı gitti. Öyle bir sinir savaşı vardı ki ortalıkta, anlatılır gibi değil. O zaman kalp sektesinden gitmediğime, kanser olmadığıma çok şaşırıyor, nice sağlam bünyem varmış diyorum. Neler yaşadınız? Neler, neler! Bir mühlet verilmişti, o sürede tezini teslim edeceksin dediler. Ettin
Reklam
Aşk... Bu öyle bir kuvvetti ki bütün diğer kuvvetler, onun elinde adi bir oyuncak ol­ maktan kurtulamaz; insanlığın bütün kanunları bile onun önünde hükümsüz kalırdı. Ve bu, insanlar için hayatta en büyük bir teselliydi. Şimdiye kadar aşksız, heyecansız geçen on senelik hayatında, onu bahtiyar edebilecek şeylere karşı, ebedi bir büsrandan başka ne vardı? Ve bundan sonra da hep böyle devam edecek değil miydi? Zaten yaşı otuzu geçiyordu. Birkaç sene sonra, daha çok ihtiyarlamışolacak,şimdibolbolyapılaniltifatlar,o zaman bir aşağılama tokadı gibi onun otuz beş yaşına çarpılacaktı. Birden kalbinde hassas bir noktanın sızladığını duydu.
Aşk... Bu öyle bir kuvvetti ki bütün diğer kuvvetler, onun elinde adi bir oyuncak ol­ maktan kurtulamaz; insanlığın bütün kanunları bile onun önünde hükümsüz kalırdı. Ve bu, insanlar için hayatta en büyük bir teselliydi. Şimdiye kadar aşksız, heyecansız geçen on senelik hayatında, onu bahtiyar edebilecek şeylere karşı, ebedi bir büsrandan başka ne vardı? Ve bundan sonra da hep böyle devam edecek değil miydi?
Birden düşümde koltuğa oturmuş durumda tabancayı elime aldığımı ve kalbime, başıma değil kalbime dayadığımı gördüm; oysa önceden kesinlikle tam şakağıma ateş etmeyi düşünmüştüm. Göğsüme tabancayı dayadıktan sonra bir iki saniye bekledim; mum, masa karşımdaki duvar birden hareket etmeye, dalgalanmaya başladı Hemen tetiğe dokundum. Bazen düşünüzde
Sayfa 777 - 778, 779, 780, 781, 782 Yapı Kredi Yayınları
Muhlis Bey de isterdi öyle bir mezar taşı. Muhlis Gelincik 1880-1932 —Burgaz'da posta müdürü— Elfatiha. Belki fatiha istemezdi. Sevdiği bir şarkısı vardı: Akşam kapladı her yeri Keder sardı dereleri Bu şarkıyı da elbet mezar taşına kazdırmazdı. Ama belli olmuyor ki, şu insanlar... Mezar taşında nasihat bile ediyorlar yaşayana.
Sayfa 96 - Kameriyeli MezarKitabı okudu
Reklam
Canlılar dünyasıyla aramdaki bağlar koptu kopalı, önümde biriken şeyler geçmişin anıları herhalde. Geçmiş, gelecek, saat, gün, ay ve yıl hepsi aynı şey. Değişik dönemler, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık, benim işin boş sözlerden başka bir şey değil bunlar. Bunlar sıradan insanlar için, ayaktakımı için, evet işte aradığım kelime, ayaktakımı için, ki onların hayatları senenin mevsimleri gibi belirli mevsimlere, dönlemlere bölünmüştür ve onlar, hayatın ılımlı kesimlerinde güvence altındadırlar. Hayat bana tek ve değişmez bir mevsim oldu hep. Bu hayat bir soğuk bölgede ve sonsuz bir karanlıkta geçti adeta, öyle ki bağrımda hep aynı alev vardı ve o beni bir mum gibi eritti.
Kısacası, odada korkunç bir düzensizlik vardı. İlk bakışta ikisinin, erkeğin de, kadının da düzgün, ama yoksulluğun küçülttüğü insanlar olduklarını hemen anlamıştım. Bu öyle bir yoksulluktur ki, onunla mücadeleye her kalkışıldığında sonunda düzensizlik üste çıkar, hatta insanlar artık onunla mücadelede kurtuluşu düzensizlikte bulur, bu düzensizlikten de her gün biraz daha artan acılı, intikam duygusu dolu bir haz duymaya başlarlar.
''Aslında senin uyanmanı beklerken hep seninle yapmayı planladığım bir konuşma vardı. Seninle orada, yerin altında bir konuşma yapmıştık. Ben o günden beri bunun hayaliyle yaşıyorum Kumru. Tek başıma bir eve çıkarken bile büyük bir eve taşınmak istedim çünkü her zaman senin için de bir odam olsun istedim. Biliyorum çok büyük bir geçmişimiz yok ama benim hayatımdaki insanlar öyle sahte insanlardı ki siz benim tanıştğım en gerçek kişilersiniz. Sen sanki benim hep hayalini kurduğum kız kardeşimsin, arkadaşımsın. Söylemek istediğim şey şu .. Eğer istersen... Ben senin benimle yaşamanı çok istiyorum Kumru. Odan seni bekliyor." Nisan'ın sözleri beni belki de hayatımda hiç duygulanmadığım kadar duygulandırdı. Gerçek dostluğu yerin üzerinde bir kez bulamayıp yerin altında bulacağımı nasıl bilebilirdim? Gariptir ki her biri ailemden biri gibi hissettiriyor. Hepsinin sesi, bakışı çok tanıdık. Hepsi bana tutsaklığı ve özgürlüğü hatırlatıyor.
Harry kavuştuğu özgürlüğün ortasında ansızın şunu fark etmişti ki, özgürlüğü ölümdü; tek başına kalmış, dünya onu korkunç şekilde kendi haline bırakmıştı; insanlar onu ilgilendirmekten çıkmış, hatta kendisi bile kendisini ilgilendirmez olmuştu; dış dünyayla ilintisizliğin ve yalnızlaşmanın giderek büyüyen havasızlığında yavaş yavaş boğulmaya başlamıştı. Çünkü artık ortada öyle bir durum vardı ki, yalnızlık ve bağımsızlık, isteği ve amacı olma özelliğini yitirmiş, onun yazgısına ve mahkumiyetine dönüşmüştü.
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.