"Ruslar benim için olmadık dedikodular attılar ortaya. Artık en büyük düşmanlarıydım. Fırsat buldukça katliamlar yapan, silahsız insanları öldüren, her türlü oyunla üzerimize gelen Rusları yenmekten başka çaremiz yoktu."
Zeynep...
Okumaya aşık bir kız çocuğu...
Okuduklarını yaşamaktan korktuğu için aşktan korkan, aşktan kaçan bir kadın...
Ama hayat o kadar acımasız ki okuduklarını yaşamaktan korkan kadına "keşke okuduklarımı yaşasaydım da şimdi böyle olmasaydı." dedirtiyor.
Ahh be Zeynep!..
İlk başta gülerek başladığımız hayatının böyle bir fırtınayla savrulması şart mıydı?
Yaşadığın acının içinde başkalarının acısına üzülüp "Sahip olduğum iyi ve güzel ne varsa sorgulamadan kabullenmiştim o güne kadar. Şimdi felaket kapıyı çaldığında neden ben diye sorgulamaya hakkım var mıydı?" diyerek kendinle hesaplaşan, çocuğunun oynadığı bir oyunla hayata yeniden tutunman gerektiğini anlayan güçlü ama kırgın bir annesin sen.
"Bazı anneler için için ölür çocuğuna hissettirmeden.
Ah anneler, ne çok yandı canınız!" alıntısını iliklerime kadar hissettirdin. Ve seni okudukça kitapta da geçtiği gibi "Gece yastığa başımı koyduğum an en kötüsüydü, gün boyu bastırmaya çalıştığım düşüncelerin istilasına uğruyordum."
Senin hikayenden sonra uyusam buna hakkım var mı?
Evet bundan ne elde ettik?
Bizler, gerçek anlamsızlığın figüranları, biz şehitlikten ne elde ettik? Ben ölümü sahnede en azından 30- 40 kez oynadım, ve sizler kadife koltuklarda ön sıralarda beni seyrediyordunuz, benim ölümü oynamam doğal ve gerçek görünüyordu. Oyunla gerçek ölümün ne denli ilgisiz olduğunu bilmek ürkütücü.
Zübük, 1961 yılında Aziz Nesinin yazdığı 1980 yılında sinemaya uyarlanan toplum eleştirisini çok güzel şekilde işlemiş güncelliğini hala
koruyan bir başyapıttır desek abartmış olmayız. TDK sözlüklerinde kayıtlı olmayan "Zübük" kelimesi Aziz Nesin'in kullandığına göre "Kendi çıkarları için her yolu mübah sayan, namussuz,
Öyleyse dostum, çocukları eğitirken zor kullanma, oyunla eğit onları. Böylece her birinin doğuştan gelen yeteneklerini daha iyi anlayabilirsin."-
-Platon
Yetişkinlerin şunu anlamalarında yarar var. Çocuklar oyunla
öğrenir; öğrendikçe gelecekte daha güçlü olmanın, hayatı daha iyi
kavramanın, olgunlaşmanın, kendini keşfetmenin yollarını bulur.
Rastgele ve gamsız bir hayatımız vardı. Çok az plan yapar, bunların da çok azını uygulardık. Acıktığımızda karnımızı doyurur, susadığımızda su içer, yırtıcı düşmanlarımızdan kaçar, geceleri mağaramıza sığınır, kalan zamanımızı da oyunla geçirirdik.
Mehmet Teber
Merhaba arkadaşlar
Bütün arkadaşları onu #rafadantayfa daki ki Hayri’ye benzetselerde Hayri,kendisini asla Rafadan Tayfadaki Hayri ye benzetmez çünkü bizim Hayri,uzun boylu,siyah ve kıvırcık saçlıdır.
Yemek yemekle her zaman arası iyi olan en çokta makarna ile köfteyi seven,cıvıl cıvıl,hareketli bir afacanımızın ah bide sebze
"Çocuk! Toz toprak içinde ne gamsız oturuyorsun! Bütün gün elindeki kırık değnekle oynuyorsun. Ben senin bu haline bakıp gülümsüyorum. Doğrusu kendi hesaplarımla meşgulüm, her an bir sürü rakamları toplayıp duruyorum. Belki sen de bana bakıp şöyle düşünüyorsun: 'Niçin bu saçma oyunla gününüzü öldürüyorsunuz!"