“ İnsanlar, sadece "inandık" demekle kendi hallerine bırakılacak ve (altın cevheri ihtiva eden toprak kütlelerinin içlerindeki altının elde edilebilmesi için kazanlarda kaynatılması gibi zorluklar, çileler, işkenceler türünden pek çok yolla) imtihana tâbi tutulmayacaklarını mı sandılar?”
“Kim güzel bir iş yapar ve Allah'a onunla gelirse, yaptığının on katıyla mükâfatlandırılır. Kim de bir kötülükle gelirse, sadece o kötülüğe denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez."
“Onlar, kötülüğe iyilikle mukabele eder ve kendilerine rızık olarak ne lütfetmişsek, onun bir miktarını (Allah rızası için ve kimseyi minnet altında koymadan ihtiyaç sahiplerine geçimlik olarak) verirler.”
“Her arzu ettiğin kişiyi doğru yola iletmek senin elinde değildir ancak Allah’tır ki kimi dilerse onu doğru yola iletir. O, hidayete låyık ve yatkın olanları çok daha iyi bilir.”
Hazırlık yoksa iyi bir konuşmada yoktur.
Sanatsal ifadelerdeki oranları gözetmek konuşmanı etkili ve ikna edici kılar:
Ethos - %10: konuşmanda anlattığın konudaki uzmanlığına yaptığın atıf yani konuyla ilgili güvenilirliğin ve kredibiliten,
Logos - %25: sayılar, grafikler ve/veya verileri sunduğun kısım,
Pathos - %65: duygulara dokunduğun yer (umut-mutluluk veya korku-tehdit),
Kitlene göre konuşmanı hazırla,
Bol pratik ustalaştırır, usta olursan serbest konuşursun,
İnanmadığın bir şeyi etkili şekilde anlatamazsın, önce konuna kendin inan.
Cingöz Recai serisinin dokuzuncu kitabını da bitirdim. Öyle sade ve akıcı bir dili var ki son ses müzik olan ya da aşırı kalabalık bir ortamda rahatça okunabiliyor, okurken asla sıkmıyor ama en büyük sorun kitap bitip de özetini yapacağım zaman başlıyor. Her defasında kitabın bazı yerlerini tekrar okuyorum, aklım karışıyor çünkü kitap karışık. Cingöz nereden nereye geldi, hangi kılıktaydı, ne zaman kılık değiştirdi, hangi karakterler Cingöz’ün makyajlı haliydi, hangi kadınlarla birlikteydi derken bazen ipin ucu kaçıyor; okurken sorun yok da özet çıkarırken toparlayamıyorum. Belki de kalabalıkta okumamdadır sorun ama kalabalıkta okuduğum diğer basit kitaplarda bu sorunu yaşamıyorum. Özeti hemen akabinde yapmamam da önemli bir etken tabi. Bilemem belki de sorun bendedir. Bu kitapta iki cinayet, cinayeti çözmeye çalışan Mehmet Rıza ve oğlu Haldun’a yardım ederken elmasların peşine düşen Cingöz Recai’nin maceraları var. Artık yaşlanan Cingöz, Server Bedi’nin yaşadıklarını anlatacağı beklentisi, çaldığı ganimetleri yine hayır kurumlarına vermesi derken su gibi akıp gidiyor, gidiyor da benim aklımda fazla kalmıyor. Yine de keyifli bir kitap okumak, güzel vakit geçirmek için tercih edilebilir. Bir de bu seride hep anlatılan zamana gidiyorum, başka bir kitapta o zamanları bu kadar hissederek okuduğumu hatırlamıyorum. Eski Türkiye; akşam gazetesinin haberlerinin beklenmesi, santralle birinin aranması, tramvaylar… Hepsi uzak ama bir o kadar da tanıdık geliyor. Keyifli okumalar.
Serinin diğer kitapları gibi oldukça sade ve ayrıntısız bir şekilde psikoloji ile ilgili temel bilgileri veriyor. Kitap akıcı ve okunması kolay. Yarım boy denilebilecek bir ölçüde ve kare formatta bir kitap olduğundan metinler oldukça kısa. Hemen hemen her sayfa konuyla az çok ilgili bir görselle desteklenmiş. Konular oldukça temel düzey olduğundan, ucundan kıyısından psikoloji görenler için bir hatırlatma olacaktır. Başlangıç seviyesinde bir kitap diyebilirim.
Platon'un bize özet olacak çarpıcı bir öğüdü var:
Bu yolu hakkınca yürümek isteyen biri gençliğinde güzel biçimleri ziyaret ederek başlamalı; eğer ilk başta eğitmeni tarafından, yolu ona bu güzel biçimlerden sadece birini sevecek şekilde doğru olarak gösterilirse, bu tek sevilenden doğru ve güzel düşünceler yaratacaktır; ve sonra, o tek olanın biçiminin güzelliğinin bir diğerinin güzelliğine benzer olduğunu ve her biçimdeki güzelliğin tek ve aynı olduğunu kendi kendine algılayacaktır.
"Bir saniyesine bile hakim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur."
Muhsin Yazıcıoğlu
Tarih 25 Mart 2009'da adeta zaman buz tutmuştu. Geçmek bilmeyen saatler, tükenen umutlara şahit olmuş memleketimizdeki bu acı hatırayı unutmak ne
Burada doğdum. Çok büyümedim. Bir ay önce annem öldü. Onu severdim. Bana benzerdi. Bazı haksızlıklar oldu. Onsekiz yaşındayım. Daha liseyi bitirmedim. İyi bir öğrenci değilim. Annemi burada bırakıyorum. Yalnız kaldım. Uzun yazmayı sevmiyorum. Kadınca bazı dertlerim var. Utanıyorum. Annem gibi ölmüş olmayı isterdim. Fakat, annem gibi genç yaşta ölmekten de korkuyorum. Beni anlayacak biri çıkar mı acaba? Bugün Salı.
Özetin altına, bulunduğu şehrin adını yazdı ve o günkü tarihi attı.
Uzun Hikâye Özet
Ali'nin , kaçırdığı sevgilisi ve oğlu ile kasaba kasaba dolaşarak yaşadığı kaçak hayatı anlatır. Ali sevdiği kızı kaçırır. Kızın ailesinden kurtulmak için sürekli yer değiştirir. Bir süre sonra izlerini kaybettirirler. Eşi hamile kalır ancak vefat eder. Ali ve oğlu bir başlarına kalırlar. Ali her gittiği yerde haksızlıklara karşı çıktığından hiçbir yerde barınamaz. En son iftira sonucu hapse düşer kurtulacağını dair umudu çok fazladır. Oğlu ise sevdiği kız Feride'ye kavuşamayınca bir trene biner ve İstanbul'a doğru yola çıkar ama daha İstanbul'a varmadan bir istasyonda iner ve babasından aldığı daktiloya bu uzun hikayeyi yazmaya başlar...
Kitap çok akıcı yormadan okunan bir eser,sıkılmadan okuyabilirsiniz...
Uzun HikâyeMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 202335,9bin okunma