Niye bazı insanlar, olacakları bile bile, defalarca tecrübe ettikleri, pişman oldukları, yüzlerce kere tövbe ettikleri hâlde içmeye devam ederler? Bu sorunun cevabı onlara göre çok basittir: İçmesin de ne yapsın! Hiçbir insan, bir ömür boyu o “hava kabarcığının içinde yaşamayı istemez. İçindeki gizli veya aşikâr iştiyak, o hapisten kurtulmaktır. On- tolojik olarak, fıtri/yaradılış yapısı gereği insan, özgür bir şahin gibi dünyaya yukarıdan bakmak ister. Sıradan beş duyu ve duyguların içinde kalmak, eziyet gibi gelir. Etrafını sarıp sarmalayan o görünmez zarı yırtmak, kendini ve dünyasını aşmalı, yıldızlar âlemine dalmalıdır. Günde beş vakit minareden seslenen müezzin de bu gerçeği dile getirir: “hay- yal el-felah!” Bu, “Gel, bu görünmez zarı yar geç! Aslında layık olduğun âleme kadem bas!” demektir. Evet, bu basit nedenle, “felah”ı özlediği ve aradığı için içer; ama ne yazık ki kısa bir “uçuş”tan sonra, kendini alt bilinçdışının karanlık cehenneminde bulur. Hâlbuki “cennet” o kadar yakındır ki; İlahî kurallara uyup başını biraz kaldırsa, nazardan basirete, müşahedeye, tefekküre geçebilse, evrenin üst düzenini fark edip bu düzenin sahibine, Rabbine ulaşacaktır.
Aslında Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nun, üslubu ve dayandığı gelenek açısından, Osmanlı devlet hayatında özgün bir belge sayılmaması gerekir. Her hükümdar tahta çıktığında ve zaman zaman da ülkede yaygınlaşan adaletsiz uygulamalar ve kötü yönetimi önlemek amacıyla bu gibi adaletnameler çıkarmaktaydı…Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu öncekilerden ayıran başlıca özelliklerden biri, Babıâli bürokratlarının düşünüşünü ve tasarılarını yansıtması, daha doğrusu onlar tarafından kaleme alınmış olmasıdır. Bu görüş ve tasarılar, liberal bir iktisadi anlayışın ve ona yönelik yeni bir yönetim modelinin gerçekleştirilmesi istemine dayanmaktaydı…En başta Avrupa dünyasının büyüyen gücüne karşı imparatorluğun ayakta tutmak endişesinin varlığı ve nihayet fermanda öngörülen haklar ve getirilmek istenen düzenin örneğinin Avrupa dünyası olduğu tartışılmaz gerçeklerdir. Fakat bu düzenin gerçekleştirilmesinde her zaman ihtiyatla hareket edilecektir.
Sayfa 102 - Kronik Kitap, 49. Baskı, Nisan 2018, İstanbulKitabı okudu
Reklam
"Şehirdeki bütün çocuklara kâğıt kalem verin,” dedi Sakız Sardunya. "Onları özgür bırakın. 'Sen çocuksun yapamazsın, sen çocuksun anlamazsın' demeyin. Anlatın. Konuşun. Yüreklendirin. Yapabilirsin,' deyin. Cesaretlendirin. Hikâye anlatmaya, masal uydurmaya, şiir yazmaya, resim yapmaya teşvik edin. Eminim harika fikirler bulacaklar."
Sayfa 136
Davaa
Ya çok sevdiğimden Ya da sen inandıramayınca Bir dava açtım. Yargılama aşk katında sürdü Ve savunma hakkını Sonsuza sınırladım. Duruşmada yalnız gözlerdir tank, Eller kollar bağlanmamıştır. Yolunda karar aldım. Sevide de, kinde de -Bir üstü olmadığından Temyiz yolunu kapadım. Taraflardan sen, özgür ceza'ya.. Ben, ağır ceza'ya çarptırılmıştır. Cezayı onayladım. Bu davalısız, davacısız yargılamada Seni bensizliğe, beni sensizlige bırakma kararı alınmıştır, Duruşma kapanmiştir. Ne kâğıt yirttim, Ne kalem kırdım.. Aldım kalemi elime, Bu dava dosyasını yazdım.
Sayfa 118Kitabı okudu
"Fikir Arkadaşı", yazarın Konya'da öğretmen iken başından geçenlerle ilgili olsa gerekir. Çünkü, hikâyede ileri düşüncelerinden ötürü çevresinde yadırganan ve birinin gizli ihbarıyla tutuklanan bir öğretmenden söz edilmektedir. Öğretmen hapse atılınca, işi bir başkasına ek görev olarak verilir. Eline eskisinden çok para geçen bu
Şimdi sana yazıyla yanıt vermeye kalkıyorsam, bu yanıtta da yine pek çok boşluk kalacak çünkü söz konusu nedeni kaleme alırken senden duyduğum korku ve bunun yol açacağı sonuçlar sana karşı özgür davranmaktan beni alıkoyacak, konunun büyüklüğü belleğimle zeka gücümü enikonu aşacaktır.
Reklam
505 öğeden 171 ile 180 arasındakiler gösteriliyor.