Sonuçta, özne vasfıyla insan varlığı öteye açan ve /veya öte'yi varlığa buyur eden en âlâ varolan'dır.İnsan, varlıktaki sür-priz'dir ve aynı zamanda ondaki en âlâ olasılık'tır.
Kıyamet'ten önce küçük kıyametler gerektir. Keza, uyuya-uyuşa kalmış olanı sarsıp uyandırmak gerektir! Evet, durum'u durukluğundan çıkaracak, (onu -dır kipinden oluş kipine geçirecek) bir olay gerektir. Olay bir duyuru'dur, ama çok özel türde bir duyuru - O, kendini uyarı suretinde duyurur ve uyarı(m)ı alabilecek duyargaları varsayar ya da talep eder.
Reklam
Olay, dışta gerçekleşmesi bir yana, kalbimizde inkılâp suretinde vuku bulur, bizi bizden eder, düzenimizi sarsar ve hergünkü ezberimizi bozar. Şu halde, olay'ın “dışta” gerçekleşmesi zorunlu değildir. “İçsel” olaylar vardır bir de, kalbin inkılâp suretindeki olayları. Dışsal ya da görünür bir sebebe dayanmayışıyla kabz (Angst) mesela. Kalp olay'da ya da olay yoluyla inkılâba-uğrar, munkalip-olur, halden hale, tabakadan tabakaya geçer - kalp, olay mahalli'dir tam da. Kalbin oluş tarzı tam da kalboluş'tur.
15. Olay, “dışarıda” (afak'ta) gerçekleşse bile, hakikatte iç âlemimizde (enfüs'te), belki asıl tam da orada, vuku bulur. Duyacak kulağımız yoksa yani olay'ı salt bir vaka düzeyinde algılamışsak, o sanki hiç vuku bulmamış hükmündedir. Eğer duyan, duyucu bir kulağa sahipsek, olay'ı ta derunumuzda/n, bu demektir ki kalbimizde/n yani özduyuncumuz'da/n duymuş ve yaşamışız demektir. Olay'ın algılanması, hatta belki de “vukuu” tam da duyarlığı varsayar demek ki. Daha doğrudan bir ifadeyle, olay onu duyabiliyorsak, duyup onun uyarı'sına/ uyarım'ına karşı uygun tavrı sergileyebiliyorsak “vardır” ancak. Her gün medyada dünya üzerinde vuku bulmuş onlarca, yüzlerce ya da belki binlerce “olay”ın haberleriyle karşılaşmaktayız. Eğer bunlar kalbimizde mâkes bulmuyorsa -ki ekseriya bulmuyorbizim için bunlar sahiden olay değil, jurnalistik vakalardır9 olsa olsa.
Ahlâk, haddizatında, doğruluk'tur ve doğrultu-üzere-olma'dır.Doğruluk tahakkuk etsin diye doğrulmak ve dahi doğrultmak gerektir.
Olay, özne'nin sigaya (dolayısıyla da hizaya) çekilmesi hadisesidir. “İnsanların elleriyle kazandıkları yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Ki yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın. Belki dönerler” (Rûm, 30/41) Özne de, kendi payına, olay'da ya da olay vesilesiyle kendini sigaya (ve dolayısıyla da hizaya) çeken, çekebilen yani durum'dan çıkıp özolabilme imkânı olarak kalbine/gönlüne/vicdanına “dönebilen” kimsedir ki bu da Neile asli irtibatın hatırlanması suretinde olur esasta. Kendini sigaya çekmek ve hizaya gelmek ahlâk/ilik yani doğrulma (ya da: kendini doğrultma) demek olup özneliğin şanındandır.
Reklam
Göründüğü kadarıyla, tekno-bilim'in başlıca yan-ıl-gı'sı, tam da, (ilksel) doğ-a'ya -fıtrat a' kulak-vermek yerine, ona göz-dikip onu ele-geçirme, dolayısıyla ona uymak yerine onu kendine uydurma meyil ve iştihasında yatıyor. Doğrusu, bu durum, tekno-bilim'in karşısına-aldığı doğa'ya (nature) giderek “işletilebilir bir kaynak” (Bestand) olarak muamelede bulunması suretinde açığa çıkıyor.
Doğ(u)ruluk, fitri doğ-a'ya uy-ma'da, uy-ar-lanma'da, uy-gun düşmede ve uyumlu olmada yatar hakikatte. Doğ(u)ruluk, şu halde, fıtrat ile uyum'a yönser ve/veya işbu bu uyum'u varsayar. Başka bir ifadeyle, doğ(u)ruluk (ya da doğuru-oluş), fıtri-olan'a uygun düşmede ve de onunla uyum(luluğ)u gözetmede bulur temelini. Bizce, doğ(u)ruluk, ilksel anlamda, böyle bir şey olmalıdır. Doğ(u)ruluğun asıl miyarı, asli doğ-a olarak fıtrat'ta bulunur tam da. Fıtrat, varlığın asli ifadesi / yaratılmışlığın ilksel hali / hilkat'in asli ayarlarıdır. Bu bakımdan, varlığın sesine kulak-verme'den bizce öncelikle ve bilhassa anlaşılması gereken şey, fıtrat'ın sesine kulak-verme'dir ki bu da fıtrat'ı miyar olarak alma ve kendini buna göre ayarlama/uyarlama eğilim veya yönelimini ifade eder.
D-uyma, dolayısıyla d-uyar-lık, kend'olma çabası içerisindeki özne'nin varlık ile temel ilişkisini oluşturur. Başka bir ifadeyle, özne'nin varlığa dolayısıyla olma'ya mukabelesi temelde d-uyma ya da duyarlı-olma suretinde gerçekleşir ki duyarsız-olma bunun eksikli kipi demektir. Haddizatında, varlığın tam da ilksel ifadesi olarak fıtratın duyurusuna uymak, onu ilkin duyuyor ya da duya-bili-yor olmayı gerektirir, Fıtrat'ı d-uyma, ona uy-gun varoluşsal tavrı sergileme demektir ki bu da son tahlilde fıtrat'la uyum-lu hale gelme ya da kendini fıtri-olan'a uy-ar-lama demektir.
Ahlâk, esasen, duyarlıktır. Bu bakımdan ahlâk'tan/duyarlık'tan muaf veya maada bir kend'oluş yani öznelik tasavvur edilemez. Kend'oluş, tersinden veya düzünden yani müspet veya menfi anlamda ahlâk'la, şu halde duyarlık'la irtibatlıdır aslen. Sonuç itibariyle, duyarlılık ve ahlâk özne'nin kend'olma macerasında birbirini bütünlemektedir.
464 öğeden 251 ile 260 arasındakiler gösteriliyor.