Doğ(u)ruluk, fitri doğ-a'ya uy-ma'da, uy-ar-lanma'da, uy-gun düşmede ve uyumlu olmada yatar hakikatte. Doğ(u)ruluk, şu halde, fıtrat ile uyum'a yönser ve/veya işbu bu uyum'u varsayar. Başka bir ifadeyle, doğ(u)ruluk (ya da doğuru-oluş), fıtri-olan'a uygun düşmede ve de onunla uyum(luluğ)u gözetmede bulur temelini. Bizce, doğ(u)ruluk, ilksel anlamda, böyle bir şey olmalıdır. Doğ(u)ruluğun asıl miyarı, asli doğ-a olarak fıtrat'ta bulunur tam da. Fıtrat, varlığın asli ifadesi / yaratılmışlığın ilksel hali / hilkat'in asli ayarlarıdır. Bu bakımdan, varlığın sesine kulak-verme'den bizce öncelikle ve bilhassa anlaşılması gereken şey, fıtrat'ın sesine kulak-verme'dir ki bu da fıtrat'ı miyar olarak alma ve kendini buna göre ayarlama/uyarlama eğilim veya yönelimini ifade eder.
D-uyma, dolayısıyla d-uyar-lık, kend'olma çabası içerisindeki özne'nin varlık ile temel ilişkisini oluşturur. Başka bir ifadeyle, özne'nin varlığa dolayısıyla olma'ya mukabelesi temelde d-uyma ya da duyarlı-olma suretinde gerçekleşir ki duyarsız-olma bunun eksikli kipi demektir. Haddizatında, varlığın tam da ilksel ifadesi olarak fıtratın duyurusuna uymak, onu ilkin duyuyor ya da duya-bili-yor olmayı gerektirir, Fıtrat'ı d-uyma, ona uy-gun varoluşsal tavrı sergileme demektir ki bu da son tahlilde fıtrat'la uyum-lu hale gelme ya da kendini fıtri-olan'a uy-ar-lama demektir.
Reklam
Ahlâk, esasen, duyarlıktır. Bu bakımdan ahlâk'tan/duyarlık'tan muaf veya maada bir kend'oluş yani öznelik tasavvur edilemez. Kend'oluş, tersinden veya düzünden yani müspet veya menfi anlamda ahlâk'la, şu halde duyarlık'la irtibatlıdır aslen. Sonuç itibariyle, duyarlılık ve ahlâk özne'nin kend'olma macerasında birbirini bütünlemektedir.
2. D-uyma bir temel-yeti'dir ki onda kendini duyurana uyma eğilimi saklıdır: Uymak üzere d-uyarız biz ve burada d-uyma duyuru'yu basitçe işitme gibisinden bir şey değildir. Başka bir ifadeyle, duyma'da, duyuru'ya/hitab'a/uyarı ya mukabelede bulunma imkânı yatar. D-uyma, d-uy-uru'ya mukabelede bulunmaya ve uy-ma'ya, yani ona uy-gun bir tavır sergilemeye ya da kendini ona uy-ar-lama'ya müteveccihtir. Bu teveccüh yoksa şayet, duyuru'yu —-çoğu zaman bir uy-arı suretinde gelen duyuruyu-- işitmekle birlikte veya işitmemize rağmen onu aslında hiç d-uymuyor ya da kasten d-uymaz dan geliyoruz demektir.
Varlık, sonlu olduğundan, ne yapsak bizi teselli, bizi teskin etmez bir türlü, hem zaten muvakkatendir onda bulunuşumuz. Bu yüzden o, asli umudu karşılayamaz hiçbir şekilde — şikâyetimizin onca keskinliği, feryadımızın onca acılığı bu yüzdendir. Neyistân'dan kesilip-atıldığımız yani ortaya-çıktığımız andan itibaren varlıkta-bulunuş darlık (inkıbaz, Angst, içsıkıntısı) vermektedir bize. Varlık sonlu olduğuna göre, sonlu 'da mahpus, onda mahsur bulunmaktan, kendi gib'olan sonlu'da çakılı-bulunmak'tan içi-sıkılan / bunalan / gına-getiren ehl-i Angst için -ölümden maada- varlıktan öteye/sonraya doğru bir çıkış yolu olmalı — asli umut bundan başka n'ola ki!?
Ömrümüz iki ucu kesik bir halata benziyor adeta. Esasen bu halat göze âyan olmayan küçük küçük kesitlerden oluşuyor ve kesit-be-kesit sürüyor ömrümüz ölümle kesin bir biçimde kesileceği ana kadar.
Reklam
Yaşarken kesik kesik yaşıyoruz aslında, nefes alıp-verişimiz buna en âlâ örnek belki de: Heran ölüyor ve yeniden-doğuyoruz yani ki yeniden-oluyoruz. Beckett “Dünyanın yaratılışı bir anda, ilk ve son kez gerçekleşmiş dedik her gün bir kez daha yaratılıyor dünya.” derken ne kadar haklı.* Aynı şey varlık için ve tabii insan varlığı için de geçerli.
İnsanınölümü neyse, varlığın kıyameti de o bir bakıma. İnsanın ömrünün son demine doğru azar azat ve yavaş yavaş öldüğü doğrudur. Yaşamak bu bakımdan ölüme-durmaktır, daha dakik bir ifadeyle öledurmaktır. Ve fakat şu da eşit ölçüde doğru: Ömür anlar zincirinden ibaretse, insan andan ana geçerken ölüyor-ve-yeniden-doğuyor. Bu surette, ölüm olumu, olum ölümü izlerken, her an öz kıyametimize daha bir yaklaşıyoruz. Andan ana geçerken belli belirsiz bir şekilde peş peşe vuku bulan bu küçük küçük ölümler-ve-olumlar'dan yapılma zincir bizi yolun sonunda büyük ölüme vardırıyor nihayet - büyük ölüme yani küçük kıyamete.
İnsan basitçe bir varolan değil ama bundan fazlası, İnsan, bir varolan olmakla birlikte, neden sonra varlığa gelmiş olup ondan taşma ve öteye geçme istidat ve yöneliminde ayrı-ayrıksı bir varolan. Farklarla birlikte, kaçınılmaz benzerlikler de vat varlıkla insan arasında, İnsanın kendi sonu olarak ölüme doğru yol alması gibi, varlık dahi kendi sonu olarak kıyamete doğru yol alıyor. Varlık sonluysa, şu halde akıbeti kıyamete varacak demek oluyor. Varlık zamanda ve zamanla varacağı yere (ne-yer'e) vardığında yol toplanıp dürülecek ve o vakit varlık orada kendini bütünüyle iptal edilmiş yani ki butlana uğramış olarak bulacak - yol da, yolcu-uk da ortadan-kalkacak 0 saat!
Varlık, duraklardan / konaklardan / varaklardan geçe geçe, kendi tarihini / hikâyesini / macerasını kat ede ede varıyor nihai varağına yani ki Kıyamet'e —
467 öğeden 261 ile 270 arasındakiler gösteriliyor.