Sinema çıkışında bir tramvaya biniyordum, orda burda ve gecenin içinde sefere çıkıyordum. Saat ikiye geldiğinde bu saatten önce ya da sonra pek rastlayamayacağınız türde çekingen yolcular biniyordu, her zaman pek solgun ve uyuklayan, uysal paketler halinde, varoşlara kadar. Onlarla birlikte uzaklara gidiliyordu. Fabrikalardan bile daha uzaklara, belli belirsiz parsellere, birbirinden ayırt edilemeyen evlerin olduğu sokaklara kadar. Küçük şafak yağmurlarıyla yapış yapış olmuş kaldırımların üstünde gün ışıyordu mavimtırak bir renge bürünerek. Tramvay arkadaşlarım gölgeleriyle aynı anda kayboluveriyorlardı. Güne gözlerini yumuyorlardı. Bu gölgelileri konuşturmak bayağı zor işti. Aşırı yorgunluk. Şikâyet etmiyorlardı, hayır, kapanış saatinden sonra, geceleyin kentin tüm bürolarını ve mağazalarını habire temizleyenler onlardı. Bizlere kıyasla, gündüz insanlarına, daha az endişeli gibiydiler. Bunun nedeni, belki de, onların insanların ve nesnelerin inebileceği en alt seviyeye varmış olmalarıydı.
Her geçen gün daha da çok öğretim temin ederek, dünya­yı nesiller için daha iyi bir yer haline getirmeye çalıştık. Ancak ne var ki, gösterilen çaba şimdiye kadar başarılı olamadı. Daha ziyade öğrendiğimiz şey, eşitliği asla arttıramayan fakat, yola daha erken, daha sağlıklı veya iyi hazırlanmış olarak koyulanlara iltimas geçmesi gereken ve sonu görünmeyen bir eğitim merdivenine çocukları tırmanmak zorunda bırakmak; zo­runlu öğretimin, çoğu insan için özgürce bir öğrenim isteğini öl­dürdüğü, ve paketler içinde dağıtımı yapılacak bir eşya gibi mu­ amele gören ve özel mülkiyet şeklinde kabul gören bilginin, bir kez ele geçirildi mi, artık daima kıt bulunur birşey olması gerek­ tiğidir.
Reklam
ŞİFTEDİL
içimden sana yaka iğnesi seçmek geliyor kol düğmesi ve duvar saati sana hediyeler aramak sana paketler kurdeleler. istiyorum ki tütsüler yakıp eski şarkılar açıp pencereden sarkalım ay ışığı ayçiçeği ayçöreği ayçekirdeği sevdiğim heer şeyi seninle paylaşayım.
Sayfa 11 - TUĞBA KARADEMİR - HESİS
360 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 7 days
Geçmiş, sen izin verdiğin sürece yaşamaya devam eder.
N. G. Kabal
N. G. Kabal
Gençlik Serüveni - 00.00 Biri Sizi Düşünüyor İnsan geçmişini, yaşadığı acıları, yaptığı hataları nereye kadar kalbinde taşıyabilirdi? Nereye kadar kendini bir karanlığa hapsedebilirdi? O kendini hapsettiği çıkmaz sokakla, kırılmaz sandığı duvarları ile ne kadar başa çıkabilirdi? Bu kitapta cevaplarını aradığım asıl sorular bunlardı.
00:00 Biri Sizi Düşünüyor (Cep Boy)
00:00 Biri Sizi Düşünüyor (Cep Boy)N. G. Kabal · Martı Yayınları · 20227.3k okunma
Eğitimde Aşırı Standardizasyon
Günümüzde eğitim takvimi olabildiğince katı. Akademik dönem eylül ayında başlıyor. Bunun nedenini anlayabilmek için, okul kurumunun ortaya çıktığı döneme geri gitmek gerek. Nüfusun önemli bir kısmının kırsal kesimde yaşadığı dönemde çocuklar ailelerine üretimde yardımcı olurlardı. Üretimin en yoğun olduğu dönem ise yaz ve güzdeki hasat dönemi olurdu. Aileler çocuklarını hasat toplanmadan okula göndermek istemedikleri için okulun başlangıcı eylül, hatta bazen ekim ayına kalırdı. Aradan çok zaman geçti, nüfusun büyük kısmı şehirlere taşındı ve tarımla yaşamını kazanan nüfus gelişmiş ülkelerde yüzde 2-4 civarına düştü ama okulları eylülde açma âdeti değişmedi. Okul başlangıcı senede bir defa olduğundan, bazı çocuklar okula geç, bazıları ise erken yaşta gitmek durumunda kaldılar. Okulun temel prensibi standardizasyondu. Ders süreleri, ders araları, günlük ders sayısı, dönemdeki hafta sayısı hep standardize edildi. Örneğin bugün Avrupa'da (Bologna süreci sonrasında) tüm üniversite sömestrleri 14 hafta, ABD'de ise tüm sömestrler 15 hafta. İki kıtada da ilk dönem Noel tatiliyle bitiyor, ikinci dönem ise baharın başlarında bitiyor. Peki neden her ders için 14 veya 15 hafta gerekiyor? Neden bazı dersler dokuz haftalık, bazıları ise 18 haftalık olamıyor? Düşünebiliyor musunuz, dünyadaki bilgi birikimini ister temel bilimler de ister tıpta ister sosyal bilimlerde ister mühendislikte olsun hep 14-15 haftalık paketler halinde verebiliyoruz. Bilgiyi ölçüp biçip 14-16 haftalık paketlere sığdırmışız. Bu bana hiç mantıklı ve makul gelmiyor.
Sayfa 147
Uykuları sevmediğim dönemlerde en çok uyuyandım. Başımın ağrısı ile ilaç içmeden saatlerce sesli müzik dinlediğim zamanlardaydım. Bedenim tir tir titrerken soğuğa aldanmadan üzerimdeki gömlekle dışarda gezendim. İçmekten dalağımın şiştiğini bilmeme rağmen o ağrıyla kilolarca dondurma yiyendim. Ben hep zıttımı yaşayndım. Şimdi ellerim direksiyonda kapında durmuş seni bekliyorum. Yanımdaki koltukta şişeler, paketler. Bekliyorum seni. Gelmeni. Gelmeyeceğini bildiğim halde bekliyorum. Sevmeyeceğini bildiğim halde sevdiğim gibi. Görmeyeceğini bildiğim halde sana aşık olmam gibi. Mutluluğu yaşadığın her dakika da ben ölüyordum. Senin huzurlu dakikalar geçirdiğin her an ben kendimi burada hırpalıyordum. Senin aşkla baktığın gözler benim sonum oluyordu. Ben hep ölüyordum.
Reklam
645 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.