Evvela dişlerimiz döküldü
Sonra saçlarımız
Arkasından birer birer arkadaşlarımız
Şu canım dünyanın orta yerinde
Yalnız başına yapayalnız
Kırılmış kolumuz, kanadımız
Tatlı canımızdan usanmışız
“Suriye acınacak halde. Ne valisi var, ne de komutanı. İngiliz propagandası almış yürümüş. İngiliz gizli servisi her yanda faaliyet halinde. Halk, hükümetten nefret ediyor ve İngilizlerin gelmesini bekliyor. Düşman hem asker, hem
de ulaştırma bakımından güçlü. Onların karşısında biz pamuk ipliği gibiyiz. İngilizler artık bizi propaganda yoluyla savaştan daha kolay yenebileceklerine inanıyorlar. Her gün uçaklarından bombadan çok, boyuna ‘Enver ve Çetesi’nden söz eden kâğıtlar atıyorlar...”
"O kara bulut yine göründü müydü gözlerinde,
güneşin pamuk ipliği kopuyor en sezmez yerimde.."
...
"Bir başkaydı zaman, ne sabaha sığardı ne akşama..."
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Saat gecenin üçü. Gece dahi uykuya dalıp beklerken sabahı ve muhakkak ki biriktirirken ışığı, varlığım yağmur tanelerinin misafir olduğu bir pencerenin ardından dünyayı seyrediyor. Görebildiğimce ve gözlerimden ruhuma süzülebildiğince yaşamı…
Oysa ne çok tortu var, yağmurların bile aklayamadığı…
Oturduğunda pamuk tarlasına alabildiğine uzanma
Bir şüphedir sarmış yüreğimizi
Ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
Bir şüphedir demir atmış ciğerimize
Pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
Düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
Bir çalım bir kurum hepimizde
Nereden inceyse oradan kopsun
Bu canım dünyanın orta yerinde
Hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
Yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar
İşte: hamsiler sürü sürü
Arılar bölük bölük geçer
Leylekler tabur tabur
Ya bizler? Eşrefi mahlûkat!..
Boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
Bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
Bizler sürü sepet
Yalnız birbirimizi öldürmüşüz.