Baudelaire'ın Paris şehrini bir tımarhane gibi görerek bu tımarhanede yaşanan gündelik trajediler üzerinden, hangi şehirde olursa olsun, insanlar için bağlayıcılığı olan varoluş sorunlarını ele aldığı muazzam kitap. Aslında Paris şehri bu noktada bir imge sadece. Şehir yaşamları hemen hemen birbirine benzer bir formda oldukları için Paris'in adını
Nisan'ın 13'üydü, babanın doğumgünü. Cumaydı günlerden
Ölümünden yıllar sonra
Öğrendim onu izleyen günleri dolduran arayışındaki
Umutsuzluğu, nasıl saçtığını gözyaşlarını
Paris'in parke taşlarına.
Bir geceliğine erteledim
Paniklerini, ateşlerini, en büyük korkunu -
O karataşı, büyük kederinin başının içindeki.
Aradığın düşü, bir kez daha sana verilmesi için
Yalvardığın hayatı ele geçiremiyecektin bir daha, asla.
Güncen anlattı bana çektiğin işkenceyi.
Düşleyebiliyorum nasıl ziyaret ettiğini kutsal yerlerinin hepsini
Var gücünle inanarak onu orada yakalayacağına bir şekilde,
Önceden kestirerek ya da bir rastlantı sonucu-
Genelde ciddi bir aşk için işten olmayan o yöntemlerle.
İnancının seni son yanıltması değildi bu.
Bu arada birkaç saatliğine ben vardım
Kadere rüşvet verdim getirmesi için seni.
Sen de bir büyücü gibi çalışıyor muydun benim belirmem için?
Bilmiyordum
Nasıl gerekli olmaya başladığımı
Ve Kaderin nasıl bir acil ameliyat için kullanacağını
Fazla düşünmeden kendi çıkarlarıma hizmet edişimi
Bir ara Moskof hizmetinde bulunan ünlü bir general yaralarını iyileştirmek için Paris'e gelirken, savaşta tutsak aldığı genç bir Türk'ü de yanında getirmiş. (Bir bütün olarak, kendile rine güvenmek bakımından İstanbul'daki ulemadan aşağı kalmayan) Sorbonne'daki din bilginleri, zavallı Türk'ün eğitim görmemişliği yüzünden lanetlenmesinin yazık olacağını düşü nerek, Hıristiyanlığı kabul etmesi için Mustafa'ya çok ısrar et mişler; teşvik olsun diye de, ona bu dünyada bol bol iyi şarap, öbür dünyada cennet vaad etmişler. Bu akıl çelicilikler dayanıl mayacak kadar güçlü çıkmış; onun için, din bilginlerince iyice eğitildikten ve ilmihali belledikten sonra, nihayet vaftiz olmaya ve *kudas sakramentlerini almaya razı olmuş. Ama papaz her şeyi sağlama bağlamak amacıyla, eğitime devam etmiş ve ertesi gün, her zamanki sorusunu sorarak işe başlamış: Kaç tane Tanrı var? Benedikt, çünkü yeni adı böyleymiş, Hiç yok diye yanıtlamış. Papaz haykırmış, Nasıl! Hiç yok mu? Besbelli, demiş, dürüst dönme, Bana hep bir tek Tanrı var dediniz: dün ben onu yedim.
II
Açtım alev dolu gözlerimi,
Odamın gördüm ürkünçlüğünü
Ve duydum, toplayınca kendimi,
İğrenç kaygıların süngüsünü;
Sarkaç ölüm ezgisiyle tek tek
Hoyrat, öğleyi çalıyor artık,
Gök de yağdırıyordu bu gevşek,
Çekilmez yeryüzüne karanlık.
Sayfa 88 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu