Köpeklerin tanrısı, kedilerin tanrısı, yoksulların tanrısı olabilirsin, elinde bir tasma, biraz ciğer, biraz servet olması bunun için yeterlidir, ama asla bir ağacın efendisi olamayacaksın. Kendin de bir ağaç olmayı istemekten başka bir şey yapamayacaksın.
İnsan ne harikulade bir buluş! Isınsın diye ellerine, soğusun diye de çorbasına üfleyebilir.
Sayfa 99
Reklam
“Mutsuzluk üzerine atılmadı, üstüne çullanmadı; yavaşça sızdı, neredeyse tatlılıkla sokuldu. Büyük bir dikkatle yaşamına, hareketlerine, saatlerine, odana işledi, uzun süre gizli tutulmuş bir hakikat, reddedilmiş bir gerçeklik gibi; direşken ve sabırlı, incecik, zorlu mutsuzluk, tavandaki çatlakları, çatlak aynadaki yüzünün kırışıklarını, dizilmiş oyun kağıtlarını ele geçirip sahanlıktaki musluktan damlayan suyun içine girdi. Saint-Roch’un çanı her çeyrek saati vurduğunda onunla birlikte çınladı.”
“Çıldırmadan yaşayabilmemi sağlayan yegane dostlarım hala kitaplarım… Canım çok sıkkınsa Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı okurum. Holden ile birlikte masumiyetin kayboluşunu ve bunun insanı delirten trajedisini yaşarım. Çok öfkeli olduğum zamanlar George Perec okurum. dehası ve okuyan herkesin sinirini bozacak ukalalığı onunla birlikte bütün dünyaya meydan okuyormuşum gibi bir hisse sürükler beni. Kendimi çok yalnız hissettiğimde Tutunamayanlar’ı okurum. Selim’in herkesin gözünün içine yalvararak bakıp “canım insanlar” demesi ama hiç kimsenin durup onu anlamaya çalışacak kadar vaktinin olmaması ruhumda bir yerlerin çivisini söker. Aşık olduğum zamanlar Marcel Proust okurum. Dev eseri Kayıp Zamanın İzinde, etrafımızda gördüğümüz her şeyin, her ayrıntının, edebiyatta ve yaşantımızda bir değeri olduğunu ve bütün güzelliklerin de ayrıntıların arkasına saklandığını anlatır bana. Hiçbir şey hissetmediğim zamanlarda da Ahmet Hamdi okurum. Huzur ya da Saatleri Ayarlama Enstütüsü, benim için zamanın durduğu ve onlar elimde olduğu sürece hiç akmayacağı kutsal birer objeye dönüşür.”
“Değişiyorlardı, bir başkası oluyorlardı...”
“Fiziksel acıyı yeterince tanıdığımı sanıyorum. En kötüsü insanın ruhunun ölmekte olduğunu hissetmesidir…”
Reklam
Konuşmaktan vazgeçtin ve sana cevap veren tek şey sessizlik oldu. Ama bu sözcükler, boğazında takılıp kalan bu binlerce, milyonlarca sözcük, arkası gelmeyen sözcükler, sevinç çığlıkları, aşk sözcükleri, budalaca gülüşler, peki onları ne zaman bulacaksın yeniden? Şimdi sessizliğin dehşetinde yaşıyorsun. Ama sen herkesten daha sessiz değil misin?
Sayfa 79
“Ne sevinç, ne üzüntü hatta ne de sıkıntı duyuyorlardı, ama hala varolup olmadıklarını, gerçekten varolup olmadıklarını kendilerine sordukları oluyordu; düş kırıklığına uğratıcı bu sorudan, hiçbir özel hoşnutluk çıkaramıyorlardı, şu ayrıntı dışında: zaman zaman, belli belirsiz, bu yaşam uygun, yerinde, tuhaf ama, gerekliymiş gibi geliyordu: boşluğun ortasındaydılar.”
“Anlaşmazlıklar çıkıyor, kopmalar oluyordu. Zaman zaman da birbirlerini kışkırtmaktan şeytanca bir zevk alıyorlardı. Ya da çok uzun süren somurtkanlık, soğukluk, araya mesafe koyma dönemleri oluyordu. Birbirlerinden kaçıyorlar ve karşılaşmamaya çalışmakta kendilerini haklı görüyorlardı, ta ki bağışlama, unutma, sıcak barışma anları gelip çatıncaya dek…Çünkü ne de olsa birbirlerinden vazgeçemiyorlardı.”
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.