Hissetmeyen yönetir. Sadece kazanmak için gerektiği kadarını düşünen kazanır. Geri kalanı -yani genel anlamda insanlık, bulanık, şekilsiz, duyarlı, hayalperest ve narin insanlık- bu kukla tiyatrosu yok olana dek yıldız oyuncuları iyice ortaya çıkarmaktan başka işlevi olmayan fon perdesidir; insanlık oyunun taşlarının üzerine dizildiği sıradan, dümdüz bir satranç tahtasıdır - ve bir gün, çift kişiliği yüzünden puanlarda hile yaparak, kendine karşı oynayarak eğlenen Oyunun Büyük Efendisi taşları toplayacaktır.
“Sanmayın ki yayımlansın diye ya da yazmak olsun, hatta sanat olsun diye yazıyorum. Ruh hallerini işlemeye dayanan sanatımın nihai amacı, varabileceği en üstün incelik, bilinçdışına göre mantıksız olan incelik bu olduğu için yazıyorum. Sıradan bir duyumu alıp, gene onu kullanarak Yabancılar Ormanında ya da Çıkılmamış Yolculuk adını verdiğim katıksız içsel gerçekliği yaratabileceğim ana dek kurcalıyorsam, inanın bana, dupduru, ışıltılı bir nesir kurmak ya da yazdıklarımla doyuma ulaşmak değildir derdim aslında bunu da istemiyor değilim, hatta bu nihai inceliği hayallerimden oluşan dekorun üzerine güzel bir kapanış perdesi olarak da indiriyorum–; asıl emelim, nesrin içsel olanı tamamen dışsal kılması, böylece gerçekdışı hale sokulabilir olanı gerçekleştirmesi, çelişkili kutupları yan yana getirmesi, hayali dışsallaştırarak ona saf haldeki hayallere özgü azami gücü bahşetmesidir ben ki hayat durgunu, yanlışlar kuyumcusu, Kraliçe ruhumun şikâyetçi uşağıyım.”
Reklam
“Istıraplara zevklerin zarafetini katmak için üçüncü bir yol daha vardır ki, aynı zamanda şüphelerimizi, kaygılarımızı yumuşacık bir tabakaya dönüştürmeye de yarar. Bu yol, dikkatimizi azdırarak azabımızı ve çilelerimizi alabildiğine yoğunlaştırmaya dayanır; o derecede ki, sırf aşırılıklarıyla, bütün aşırılıkların zevkini verebilirler bize, şiddetleriyle de, alışkanlıktan ve ruhsal terbiyesinden ötürü zevki arayan, kendini zevke adamış bir varlığa acıtan bir zevk telkin edebilirler, acıtır, çünkü aşırı bir zevktir bu, bizi yaralamış olan, kan tadında bir doyumdur. Ve, yapay incelikler üzerine uzmanlaşmış biri; sözgelimi zekâ, hayattan feragat etme, tahlil ve acının kendisi sayesinde saflaşmış duygularla kendini inşa eden bir mimar olarak ben; bu üç yöntemi bir arada kullandığımda, özel bir strateji belirlemeye fırsat bırakmadan, ansızın saplanıveren bir acıyı, kurutana kadar tahlil edip zalimce bir dış Ben’e kapattığımda, acının en uç halini içime gömdüğümde, işte o an kendimi gerçekten kahraman, muzaffer hissederim. Hayatım ertelenir o zaman, sanat ise ayaklarımda sürünür.”
Öyle düşüncelerim var ki, gün yüzüne çıkarıp hayat verebilsem yıldızlara yepyeni bir parlaklık, dünyaya yepyeni bir güzellik ve insanların kalplerine daha büyük bir sevgi getirirlerdi.
Gerçek bir bilge içinden öyle tavır benimser ki, dışarıdaki olayların üzerindeki etkisi kesin olarak en aza iner. Bunun için olaylara kıyasla ona daha yakın duran gerçeklikleri üzerine kuşanarak zırhlanması gerekir, aynı gerçeklikler, olayları daha ona ulaşmadan süzüp kendileriyle uyumlu hale getirirler.
Yazmak, unutmaktır. Bunun yanı sıra edebiyat, hayatı görmezden gelmenin de en hoş yoludur. Müzik bizi yatıştırır, görsel sanatlar uyarır, canlı sanatlar(dans ya da gösteri gibi) avutur. Ne var ki bunlardan birincisi hayattan uzaklaşır giderek, çünkü onu bir uykuya dönüştürür; ikinci sırada gelenlerse hayattan kopmaz-bir bölümü görsel, dolayısıyla hayati yöntemler üzerine kurulu olduğundan, geri kalanlar ise, bizzat insan hayatından beslendiklerinden. Edebiyatın durumu bambaşkadır, o hayatlık taşlar. Bir roman, asla olmamış bir şeyin öyküsüdür, bir dram ise öyküleme tekniği kullanılmamış bir romandır. Bir şiir, dizeler halinde konuşmadığımıza göre, aslında kimsenin kullanmadığı bir dile dökülmüş düşünce ya da duyguların ifadesidir.
Reklam
bütün bunların hepsi olduğuna yürekten inansam, seni sevmek hayali üzerine bir din kurardım.
Sayfa 581Kitabı okudu
Gerçek bir bilge içinden öyle bir tavır benimser ki, dışarıdaki olayların üzerinde ki etkisi kesin olarak en aza iner. Bunun için olaylara kıyasla ona daha yakın duran gerçeklikleri üzerine kuşanarak zırhlanması gerekir, aynı gerçeklikler, olayları daha ona ulaşmadan süzüp kendileriyle uyumlu hale getirirler.
Kameriyesi olan , üzerindeki asmaların güneş ışığına yeşil küçük kareler halinde parlak koyu ve sığ bir su üzerine yansıttığı bir çiftlik bahçesindeki bir havuzda, kağıtttan kayıklar yüzdüren bir çocuk olmayı ne kadar isterdim.
Sayfa 84
"Evet, zengin, üzerine titrenen, tozu nazikçe silkelenen, kısacası süs gibi bir şey olsaydım, kırıntıların arasında kaybolmuş rengârenk bir kağıt parçasının öyküsünü bile yaşayamazdım..."
Reklam
“Birbirimize görmeden bakıyoruz. Birbirimizi dinliyor ve sadece içimizde kendimizi dışa vuran bir ses duyuyoruz. Diğerlerinin sözleri bizim işitme duyumuzun hataları, kavrama gücümüzün enkazlarıdır. Diğer insanların sözleri üzerine bizim anlamlandırmalarımıza nasıl güvenip inanabiliyoruz.”
Düşünceler, onları taşıyan beyinlerden daha mutlak bir şekilde yaşar. Hiçbir şey ölemez, bu doğru; fakat beyin gün gelir başka bir şeye dönüşür; öte yandan düşünceler, her şeyin kaynağı olan ve her şeyin sonunda döneceği İlk ve Son'un diyarına ait olduklarından, asla değişmez. Madde bir gün o diyara dönecektir; ama maddi olmayan zaten oradadır.
Sayfa 56 - EverestKitabı okudu
Hayattaki hiçbir şeyin veremeyeceği bir uykuya hasret kaldım.
Sayfa 61 - EverestKitabı okudu
Aynısından
Kimi zaman ilhamlarımda, düşüncelerimde, kendimden ne kadar azının bana ait olduğunu (ya da ben olduğumu) fark ederek şaşırtıcı bir korkuya kapılıyorum.
Sayfa 56 - EverestKitabı okudu
Bundan birkaç (…) yüzyıl önce İspanya’da doğmuş olsaydım, çok iyi bir engizisyoncu olabileceğime dair işaretleri kendimde hissettiğimi üzüntüyle belirtirim.
Sayfa 53-54 – EverestKitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.