Özetle hadis ilmi, Kur’ân’dan sonra ilimlerin en faziletlisi ve en âlâsı, bilgilerin en kıymetlisi ve en yücesidir. O, kendisinden dinî ilim nehirlerinin ve şer‘î bilgilerin kollara ayrıldığı bir kaynak gibidir. Esasen kadrinin yüceliğine ve zikrinin şerefine rağmen tefsir ilmi, Şâri’den (s.a.) yani Hz. Peygamber’den sâdır olan birtakım te’vil ve beyânlara dayanır. Mesela Allah Teâlâ’nın “Namazı kılın!” sözü, mücmel/kapalıdır. Namazın miktarını, rekâtlarının sayısını, farzlarını, nafilelerini, şeklini ve âdâbını tarif eden ise Sünnettir. Diğer şer‘î ilimler, bu iki ilimden kaynaklanır ve bu ikisine dayanır. Şeref ve fazilet olarak bu ikisi yeter. Buna göre hadis, kendisiyle Hz. Peygamber’in sözlerinin, fiillerinin ve hâllerinin bilindiği ilim olup konusunun bilinmesi de bu tanıma dâhildir. Gayesi ise iki dünya saadetini kazanmaktır. Hadis ilminin mahiyeti budur.
Hiç kuşkusuz Hz. Muhammet böyle kötü şeyler düşünmedi. Belki de çok sevdiği genç karısını çölde yalnız başına bıraktığı için üzülmüş olmalıydı, bu nedenle dedikodu ve iftiraların bir süre sonra kesileceğini, duracağını düşünerek onlara aldırmadı. Ama böyle düşünerek bölgenin durumunu tam olarak okuyamadı.
El Tabari insan gerçeğinin her zaman kusurlu, gerçeklerin çeşitli ve herkesin bir eğilimi olduğunu anladı. ...çoğu zaman, tartışmalı bir bölümü o zaman-onurlu, “Kesin olarak ancak Allah bilir, ” cümlesiyle tamamlar.
Sıffîn Savaşı sırasında (37/657) Ali b.Ebû Tâlib, Muâviye cephesini yenilgiye uğratmak üzere iken Amr b.Âs’ın teklifiyle askerler mızraklarının ucuna mushaf sayfaları bağlayarak Ali ordusunu Allah’ın kitabının hakemliğine davet etti (Dîneverî, s.189). Hz.Ali’nin, bunun bir hile olduğunu söyleyip taraftarlarını uyarması etkili olmadığı gibi kendisi
DİN İŞLERİ YÜKSEK KURULUNDAN MÜSTEŞRİK AĞZIYLA KONUŞAN SAPIKLARA TAHRİF ETMEYE ÇALIŞTIKLARI KUR'ANDAN NET CEVAPLAR;
KURAN LAFZEN VE MANEN ALLAHIN KELAMIDIR.
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı, son zamanlarda Kur’an-ı Kerim’in mahiyeti ve Kur’an’da yer alan kıssaların gerçekliği konusunda kamuoyunda tartışmalara yol açan birtakım iddialara
Sonu gelmeyen iç savaştan morali bozulmuş gibi görünen askerler artık savaşmak istemiyor, "Oklarımız kırıldı, kılıçlarımız körleşti, mızraklarımızın uçları köreldi," diyorlardı.
Muaviye bir gün ordusunun başındaki generaline: "Ne kadar kurnaz bir adamsın sen?" diye sordu. General gururlu bir ifadeyle: "Hiçbir zaman içinden çıkamayacağım güç bir duruma düşmedim." diye cevap verdi. Muaviye bu fırsatı kaçırmadı ve "Ama ben hiçbir zaman, içinden çıkma ihtiyacı duyacağım bir duruma düşmedim." dedi.
Niccolo Machiavelli "Prens"i yazmadan sekiz yüzyıl önce, Muaviye, güce ulaşma ve elinde tutma konusunda bir uzmandı, rüşvet, övgü, zeka ya da sadece hesaplanmış bir aldatma yoluyla sağlanan hileli yönlendirme sanatından büyük zevk alan açıkgöz bir pragmatistti.