"Senin için bin tane olsa yakalarım." diyor Hasan ve aklımdan ölsem çıkmayacak cümleyi söylüyor. Benim için her şeyin özeti bu cümle işte. Hikayenin, dostluğun, kardeşliğin, inanılmaz bir fedakarlığın, acının, ihanetin özeti. Hasan'ı düşünüyorum, nasıl diyorum, bir çocuğun sevgisi, fedakarlığı nasıl bu kadar çok derin ve sarsılmaz olabilir? Sonra Hasan beni daha çok şaşırtıyor ve bunu büyüdüğünde bile koruyabildiğini görüyorum.
Bu hikayede beni en çok üzen kişi ise Sohrab oluyor. Kalbinde nokta kadar kötülük yok dediğim babası o küçükken öldürülüyor. Sohrab en iyi arkadaşını, en büyük desteğini kaybediyor. Hasan gibi derdini, anlatabileceği, onu koruyup kollayacağı babası, ailesi yok artık. Onların yüzünü unutmaya başladığı için üzülüyor ama onu o halde görmelerini de istemiyor, kirliyim diyor ya kahroluyorum. Yetimhaneye dönmemek için bileğini kesiyor kim bilir neler yaşadı diyorum kahroluyorum. Yaşadıklarından sonra kimseye güvenemiyor, kimseyle konuşamıyor bir kez daha kahroluyorum. En sonunda "senin için bin tane olsa yakalarım." diyor Emir Sohrab'a ve ben ufak tesellimi, büyük umudumu buluyorum burada.
Ağlamamak için bu bir kitap diye yineliyorum defalarca ama biliyorum ki Hasan da Sohrab da Ali de Emir de Assef de aramızda geziyor başka isimlerle. Bazen kiminin hikayesini duyup kahroluyoruz bazense biz duymadan yitip gidiyorlar.
Hasan gibi bir dostumuz olması ve onun dostluğuna karşılık verebileceğimiz kocaman bir yüreğimiz ve sevgimiz olması dileğiyle. "Senin için bin tane olsa yakalarım" diyebildiğimiz...