Palahniuk Günce kitabında şöyle yazıyor: İnsanlar hayatlarını beyinlerinin sol tarafıyla yaşarlar.
Ancak kişi aşırı derecede acı hisseder, üzülür veya hasta olursa, bilinçaltı bilince sızabilir. Biri yaralandığında, hastalandığında, yas tuttuğunda veya depresyona girdiğinde beynin sağ kısmında bir anda bir flaş patlar ve kısa bir süreliğine ilahi esine ulaşma imkanı sağlar.
Ani esin patlaması.
Bir anlık kavrayış.
Fransız psikolog Pierre Janet, bu durumu, “zihinsel eşiğin alçalması” olarak adlandırıyor. Alman filozof Carl Jung’a göre bu durum bizi evrensel bilgiye ulaştırıyor.
Platon’a göre hiçbir şey öğrenemeyiz.
Her şey bize sadece hatırlatılır. Yeterli miktarda stres, iyi veya kötü, aşk veya şekilde asla sahip olamayacağımız fikir ve yetenekler bahşeder. Nietzche ve üçüncü safhadaki frengi hastalığı.
Mozart ve üremi hastalığı.
Paul Klee ve deri sertleşmesi yüzünden eklem ve kaslarının büzülmesi.
Frida Kahlo ve bacaklarının kanayan yaralarla kaplanması. Bronte kardeşler ve tüberküloz.
Mark Rathko ve intiharı. Flannery O’Connor deri veremi.
İlham; hastalık, yara ve delilik ister.
Eski ressamlar küçük ve karanlık bir odada oturup, minik bir pencerenin dışında, parlak güneşte duran şeylerin suretlerini resmederdi.
Plato’nun mağara alegorisi gibi, değil mi? Jung, bir çalışmasını gölge çalışması olarak adlandırdı.
Asla başkalarını göremeyiz, gördüğümüz tek şey onların üzerine vuran kendi özelliklerimizdir dedi.
Gölgeler.
Yansımalar.
Kendi çağrışımlarımız.
Her birimizin görebildiği tek şey kendi gölgelerimizdir.